Gavur müziğini duyunca haspa,
Diyor ki; "sanatın vatanı olmaz! "
Kendi sanatına çekiyor raspa,
Ona değer vermek aklına gelmez...
Açıp da baksa ya engin özüne,
Olmaz ki ama her gün iki göz, iki çeşme!
Yetmiyor mu yıllardır böyle ıslak duruşum?
Bir de karşıma geçip bari yaramı deşme!
Benim kaderim mi dir, hep mahzun oturuşum?
Hiç hakkım yok mu benim mütebessim bakmaya?
Sen de amma mıskıymışsın* be güzel!
Yanaktan bir buse vermek çok mu zor?
Bütün suçlu, koşturduğum ince bel!
Gül bağından gonca dermek çok mu zor?
Her kes, güzel deyip hatrın sayarmış!
Bilmem nedir milletten alıp veremediği?
Sapla samanı karıp, sabrımızı yokluyor!
Gün yok ki lastik gibi yurdu geremediği;
Hipnotize olmuş halk, sanki tiner kokluyor...
Milleti çiğnediler, ümmet ayağa kalktı!
El âlem kışa hayran, ben bahara vurgunum!
Karlar kalkıp kaçarken kendimden geçiyorum.
Herkes gülün derdinde, bense hara vurgunum!
Dallar çiçek açarken kendimden geçiyorum...
Papatyalar kar gibi, kaplamış sağı, solu
Kâbe, sende gönlüm kaldı,
No lur hakkın helâl eyle.
Kara taşın* aklım aldı,
No lur hakkın helâl eyle...
O buz gibi mermerlerin,
Sağ iken bilinmiyor, insanların değeri...
Kadrini bilmek için, sanırım ölmek gerek!
Kendisi görmeyince, neye yarar ki yeri?
İş ki, dünyada iken, kadrini bilmek gerek...
Sağlığında, gerici, mürteci ya yobaz dı!
...................Bir gün bir bahçe suladım, hayatım karardı. Aslında sıradan bir işti bahçe sulamak..Hatta, suyun bol olduğu yıllarda ve yazın kavurucu sıcaklarında zevkli bile sayılabilirdi. Hele çeşitli bahçelerden akara düşüp te, savağımıza kadar yunup yıkanarak gelen meyvaları yakalayıp yemenin tadına doyum olmazdı...Bir de su darlığı başgöstermeye görsün..Daralmadıkları yeri kalmazdı bahçe sahiplerinin.
Yine kurak bir yaz mevsimi yaşıyorduk tüm şehir halkı.Şirin mahallemizin, daracık toprak sokağında, su yüzünden kavga etmedik ve küsüşmedik komşumuz kalmamıştı ne yazık ki...Bel ile, kürekle hatta balta ve tahralarla ölümüne kavga edenler, bir küçücük sebze andalını sulamak pahasına komşularını suya basanlar, birbirlerinin yüzlerine bakamaz hale gelmişler di...
........Bahçemiz, İçanadolunun yeşil beldesi Ereğlinin Tahtaköprü mahallesinde bulunuyordu.Hani derler ya; - Sanki bana ark altından mal mı bağışlıyorsun...Diye.İşte bahçemiz aynen öyle, ark altında yemyeşil bir bahçeydi..Aslında tüm bahçeler birbirlerine benziyorlardı.Kerpiç ya da çamurdan yapılmış bahçe duvarları.. Üzerleri çalı çırpı ya da ince kamışlardan yapma çelenli, gözünü yere dikmiş yorgun duvarlar...Bahçelerin yola yakın kısımlarında dar imkanlarla yapılmış, sıvasız ya da sıvaları dökülmüş bitkin kerpiç evler.Ama bahçeler, tüm bu yorgun yapılara ayrı bir zindelik veriyordu.Çelenlerden yola sarkan elma, kayısı ya da kiraz ağaçları tarifi imkansız bir güzellik katıyordu tüm mahalleye...Kim müsaade ederdi ki, bu güzelliklerin kaybolmasına? ..Tırnaklarla yerler kazılıp çok büyük emeklerle meydana getirilen bu yeşilliklerin solmasına kim müsaade ederdi? ..İşte bütün kavgalar, doğa için doğaya karşı yapılıyordu..Yağışsız geçen kış ve bahar ayları, yazın olacak kavgaların habercisi gibiydi sanki...
..........Günümüzde, DSİ tarafından yürütülen mezruat sulaması, altmışlı yıllarda mirav tabir edilen belediye sulama görevlileri tarafından yürütülüyordu. Su sıyırtıcısı da denilen bu miravlara uzaktan bile olsa yakınlığı olanların bahçeleri hiç kurumuyordu her ne hikmetse..Biz, kavgacı bir aile değildik.Ellili yıllarda kaybettiğimiz tek dayanağımız babamızın yokluğu belki de bizi pıstırmıştı kavgacı komşularımıza karşı.Arkasız oluşumuzdandır ki, kavga ile elde edemiyeceğimizi, teknoloji ile sağlamayı yeğlemiştik.Bahçe kuyumuza kurdurduğumuz santrifüjle sulamaya çalışıyorduk meyve ve sebzelerimizi, lakin iş yarıya gelmeden kuruyuveriyordu kuyunun suyu. Öyle ya, kış ve bahar aylarında su görmeyen toprağın üstü kuruduğu gibi elbetteki altıda kuruyordu..Çaresiz bekliyorduk mirav efendinin su sırası vermesini.
Tipik bir kara iklimi hüküm süren Ereğlide, kışlar çok soğuk ve az yağışlı, yazlar çok sıcak ve kurak geçerdi.Bindokuzyüzaltmışiki yılının temmuz ayının bilmem kaçıncı günü idi..Yaz tatillerinde Kuran mektebine gittiğimiz için, evimizde ikiz kardeşimle birlikte ezber çalışıyorduk.Birden bağırmaya başladı annem, kerpiç evimizin geniş avlusundan:
- Çocuklaar! ..Haydi geliin! ..Mirav suyu verdi, sular kesilmeden bahçemizi sulayıverelim çabuk oluunn...
Vatandaşın dertlerine, bakıp aldıran mı var?
Beyler küpünün derdinde, geçiyor tüm zamanlar.
Düşmeye gör sen bir kere, tutup kaldıran mı var?
Damdan düşenin hâlinden, damdan düşenler anlar...
Elliyor mu işin ehli, yaralı parmağına?
Önceleri aramıza bir ipekli eşarp girdi,
Açık dedik, örtük dedik, eşarp alıp türban verdik...
Milletimin arasına umulmadık bir harp girdi!
Bu anlamsız çatışmaya bilmem ki kaç kurban verdik?
Bağrış, çağrış gidiyorken fırsat geçti ellerine,
Kimden: Sadık Turan 1 (Bay)
Kime: halilşakir
Tarih: 12.10.2010 09:46 (GMT 2:00)
Konu: Yn: BELKİ O ZAMAN...............YENİ ŞİİR
Şiir sayfası sistem hatası verdiğinden yorumlarımı mesajla yapıyorum özür dilerim.
Duygu ve sitem yüklü şiirinizi tebrik eder, ...
Kimden: Şair Yusuf Değirmenci 1 (Bay, 65)
Kime: halilşakir
Tarih: 12.10.2010 01:26 (GMT 2:00)
Konu: Yn: BELKİ O ZAMAN...............YENİ ŞİİR
sevdayı hasret mayası ilemmayalaayan sözleri sıralarken bir mhalı dıkuma titizliği gösteren duyguyu nakış nakışieyen ka ...
Kimden: Şair Yusuf Değirmenci 1 (Bay, 65)
Kime: halilşakir
Tarih: 12.10.2010 01:26 (GMT 2:00)
Konu: Yn: BELKİ O ZAMAN...............YENİ ŞİİR
sevdayı hasret mayası ilemmayalaayan sözleri sıralarken bir mhalı dıkuma titizliği gösteren duyguyu nakış nakışieyen ka ...