Bir bahar günü, kararıyordu ışıklar
çelik namludan sızan barut, karışıyor iken kana
gökyüzü bir garip bakıyordu, daha hızlı dönüyordu dünya
ağrısı, sızısı ile düşüyor bir can daha toprağa!
Ne ilkti bu, ama olmalıydı son
Ah papatya, neden tek bir yaprağın var dalında
kimler getirdi bu hâle, memnunlar mı olandan
onlar gibi olamıyor, koparamıyorum dalından
oysa seni bulduğumda vazgeçiyordun canından!
Hem neden tek bir yaprağın kalana dek yolmuşlar seni
Hiç anlamayacaksın değil mi beni
bilmek bile istemeyeceksin içimde ne kadar yer işgal ettiğini
ki sinirden piç kuruları ile dövüşüp, duracağım gecelerce
seni hatırlayacağım sensizliğin koynuna her girişimde
az sonra ise evin yolunu tutacağım, deli miyim ne
henüz değil gibi, ama olacağım günün birinde
Uzanacaktı yol, alabildiğine uzun
acenteda sordu adam, hangi koltuğu istiyorsun
var mı dedim cam kenarında, salladı başı
dedi işte şuradaki çiftli, kaldırdım kaşı!
Dedim yok o olmaz, pekiyi dedi ya şu
Saçım, başım dağınık, en az evim kadar
tarağımı fırlatıp atmışım, kim bilir nerededir o da
yüzümde üç, dört günlük bir sakal
bugün de sırtımı döndüm traş takımlarına.
Şimdi yanaklarım bilindiği kadar yumuşak değil
Yok sayılıyor bugün, dün bugün için bir düğün
her geçen gün sonrası birbiri için atılıyor düğüm
hava kaynıyor, adeta ağzına kadar dolu bir güğüm
kış ceketini alıp çıkıyor iken, hazana bırakıyor gül.
Gökyüzü peşine takılı, görünüyor flu yüzü
Bilip bilmeden yaşıyorsun hayatı
farkında değilsin, düşünmeden konuşulmaz
susmayı iyi biliyorsun, konuşmayı bildiğin kadar
tut ki konuştun, sus diyen de olmayacak
farkında değilsin, senin sevdiğin kadar sevemediğim için
ölüm kalım adamları, yorar atılan tüm adımları
"Uzak dur!" dedikçe, yaklaşıyorum
bu ne uzun bir yol, gittikçe de uzuyor
boynundan sevmeye başlasam demeye kalmıyor
ayaklarına varana dek sabahı ipe çekiyorum
dolanıyor bacaklarım sabah göndere çekiliyor bir bayrak gibi
üşümekten midir bilmem, dikiliyor tüylerimiz
Sağ elim cebimde yürüyorum, buraya kadar normal, biliyorum
sigara yaktım ama onu da rüzgârla bölüşüyorum
oysa hiçbir şeyi ardında bırakmıyordu zaman
bunu unutmuş olmamdandır herhalde o sigarayı yakmam.
Ne zorun vardı da çıktın ey bre zındık rüzgâr
Devriliyor geçmiş gövdesine balta vurulmuş bir çınar gibi
bakışlarım yarışıyor gökyüzü ile, yaşım çınarın dörtte biri
savruluyor yaprakları, kökünden çatırdıyor iken
ağlamaktan bitap düşmüş bir çocuk edası ile yok oluyor sesi
gövdesi yer ile yeksan, başı ise dimdikti!
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!