Biliyorum, pek de güzel sözler bunlar,
ama samimi görünse de, içten değil boyun eğişi
yağmadıkça kar, kırılmıyor ya yeryüzündeki şu mikroplar
tıpkı komodinin üzerinde kıramadığım resim gibi, lafın gelişi.
Söyleyemem de seni sana, ağzım pek bir resmi
Eski bir kulübede, Mahmutbey'de
içinde hayaller kurup, gerçekleşmesini beklediğim bu yerde
geceler boyu konakladım, bir gün yola çıkacağım
gidecek iken günün birinde, bu yolun nereye vardığını biliyor olacağım.
Yeni aldığım palto var üzerimde, burada eskiyor
Ruhumdaki kırık bir sandaldan bakıyoruz aşağıya, saçım vuruyor alnımın kıyısına
toplayıp şöyle bir hengameden kurtarırcasına atıyorum bazen sağa, bazen de sola
görüyorum kıyıya vuran biziz, oysa dünya dönüyor boylu boyunca
sektire sektire atıyorum içimdeki çakıl taşlarını, dönüyoruz koya.
Göl kıyısında yoktu Süreya zamanından kalma o güzel, iri memeli kadınlar
Hiç tanımıyorum oysa seni, yalnızca birkaç kez seviştik
tenin tenime değdi, gecenin bir vakti idi
uyuyordun sen, seviştikten hemen sonra
ben ise bir tütün sarıyordum ıslattığın o kuru dudakların ardında
sırtını dönüyorsun bir de, sanki yüzünü hatırlıyormuşum gibi
hem, ne de güzel kıvrımlar bu böyle
Bütün umutsuzlar bir deniz kıyısında toplandık
kulaç atmadan dalıyorduk öylesine
üstelik üstümüz, başımız kupkuru iken
gözlerimiz neden ıslanıyordu söylesene.
Martılara yem atıyorduk önce
Saçlarım dökülür hayatın tasına, çorbasına
kıyısından sıyırıp kalp kırıklarımı taşındım anavatana
yüküm omzuma ağır, eğilmiş boynum utancımdan
ne gram, ne kilo, ne de ifade edemeyeceğim tonlarla!
Geçmişten bahsedince tadım kaçar, yüzüm ekşir
Ocakta çay fokurduyor, sanırım yine bir şeylere kızmış
Ne asabi şey şu diye geçiyordum içimden, iyice içi dışına taştı
Çayın da bardak ile arası açılmış gibi, döktüğümde kırıldı bardak
Bardak da ak kaşık değil hani, ama yine de hay Allah!
Toplanmıyor da kırıklar, bardağın ruhu şad ola,
Okuldan çıkıp, işe koşan çocuklar
mutluluğu bir ekmek arasına doldurmuşlar
garibim, ne zaman bir iki parça ısırıp, o ekmeği kenara koysa
ekmek ilk o zaman ağlar olmuş, gıcırdayan kapı ardında.
Ah o küçücük omuzlardaki büyük yükler
Geç kalırım hep, bir işin sonuna yetişmekten bıkkın bir hâlde
dünya derdim, dünya, dünya yoruyor beni de
lanet olası arabalar ve kornaları duyarım, keşke duymasam
keşke duyduğum yalnızca bir kız çocuğunun sesi olsa.
Üzüldüm bunca zaman, şu kadar yıldır hayattayım
Yapraklar çıkarıp atsa da üzerindekileri sonbaharda
bekareti öylece duruyor dalında
ne zaman rüzgarlar dinse anlıyor yaprak
bahar gelince biliyor ki elinde avucunda o da kalmayacak.
Sıyrılıyor üstünden geceden kalma yeller
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!