Bir uçurtma gibi ipin el verdiği sınırda salınmaksa yaşamak,
razıyım kırık kanatla s/onsuzluğa uçmaya.
firardayım
durmaksızın kaçıyorum aşktan
suç ortağım yalnızlığım
ey şehri efsane İstanbul
iki kıtanın birleştiği Anakent
kahramanları bitimsiz masal
ter ve kan damlalarının karıştığı
doyumsuz mavi Marmara
nasıl bir meydir ki bu
'şimdi anlamsızlığı çentikliyor da olsam
boşlukta asılı ayların geçişlerinde
en ağır krizini geçiriyor olsa da sol yanım
sevdamızın ölüm hazırlıkları sürse de alkışlayan ellerde
henüz çıkmadın içimden'
Anamdan emanet özü güzelim
bakışına kurban gözü güzelim
bin düşünüp bir konuşan sözü güzelim
geldi vakti vatan borcunu öde askerim
başımız dik eğdirmedin hiç önümüze
sen beni unut diyorsun
bu sözün üzerine söz mü kalır
öz mü kalır direnmelerde
olsun be can özüm
buysa son sözün
Anksiyete
(Öyle ıslak ki yüreğim; ayaza vurdu senli ne varsa.
Üşüyor anılar...)
Ay ve sahil şeridinin ışıkları teslim etmiş kendini denize.
Deniz o kadar narin hareket ediyor ki sanki bu teslimiyetin masumiyetini bozmaktan korkar gibi.
Rüzgâr bir bebeğin nefesini andırıyor. Sanki okşuyor gibi, günün ateşinin hüküm sürdüğü tenleri. Anların ahengi öyle hissediliyor ki yüzlerde, dudak kıvrımlarında gülceler açıyor mutluluk kokan.
Marmara’nın incisi, şarabın mahzeni, en özgür aşkların kalesi Avşa;
Tanrım yoksa ben öldüm de cennette miyim?
Ellerinde kınalı yapıncak
Tatlı mı tatlı gülüşler fırlar
Yay dudağından
Ateşe kesilir delikanlı
(sanrı)
bir yıldırım düşmüşçesine ruhuma
şimşekler sesler ve sisler ki
görünmüyor penceremden öteler
toz duman bir yaşam soluduğum
(ey gözyaşlarında buzları eriten güneş
hangi cılız lambanın fitilinde doğmaya çalışırsın
ki isinin siyahında ağlar aydınlıklar)
ne nefreti ara sözlerimde
ne de isyanı sesimde
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!