Artık açamaz oldum, televizyonsuzluk hoş,
Her şeyi reklam olmuş, zaten içerisi boş…
Şimdi ev gürültüsüz, reklamdan arındırılmış,
Bir varmış bir yokmuş bir televizyonum varmış…
…
(2009)
..
Tükendi biliyorduk, demek ki nesli varmış,
Zulmümüzden kaçmış ki, tek bir üyesi kalmış…
Yaşaması onurdu, varlığı gururdu,
Asıl ev sahibiydi, ölmese ne olurdu…
(2013)
..
Boynuzdan ev eşyası, Rabbimiz kıymet vermez,
Kandan hava bassan da, müminden rağbet görmez…
Sadece nefsin doyar ve şahsın kibirlenir,
Gergedan boynuzudur, günahın keskinleşir…
(2012)
..
İlk günden benim için gam kahra battın anne
Dediğin her ninniye göz yaşı kattın anne
Ev eşiğimi, çoluk çocuğumu görmeden
Ne yazık bu hasretle toprakta yattın anne
Sen gideli esmiyor başta hoş hava anne
Ne de bu dertlerime vardır bir deva anne
..
Biratî ev e?
Tu sixtekarî, xayînî, ji min ra dibêjî 'bira'
İnkarîya min dikî, didî ber kuçik û kevira
Heq û hiqûq nasnakî, xiraptirî ji gawira
Ma ev biratî ye, tu hakimî û ez wekî êsîra
..
Zeyyat Şahin'e
Her yolculuk evsizlikten olma
Evi olmayan tutunamaz aşka
'Evlere aşk gerek' aşklara ev...
Hangi merdiveni tırmansam, göğsüm kekik kokulu,
..
Senin yerin ahırda, tedavülden kalkmışsın,
Programların da bitmiş, raftan kaldırılmışsın…
Dersem de hiç inanma, suç tamamen şahsımda,
Oturduğum ev ahır, derdim başka anlamda…
(2009)
..
Şairlik bana göre değil
Önce;
ekmek parası...
Sonra;
ev kirası
ve
ve
..
Herkes gitmiş…
Issız ve sessiz tepedeki ev.
Söylenecek bir şey kalmamış…
Soluk, yıkık duvarlar arasında soğuk rüzgarlar esiyor şimdi.
Herkes gitmiş…
Bir kişi bile yok bugün onlardan söz edecek.
Söylenecek bir şey kalmamış…
..
Küçükken mereakım vardı;
Annemin neşesinden yankılanan
bir türküde geçiyordu...
Hatta sokak sokak dolaşıp sormuştum;
'Bu telgrafın telleri nerde? ' diye...
Kimse bilmiyordu
ama annem söylüyordu...
..
Tasavvur edemiyor inkâra yöneliyor,
Aklı algılayamıyor yaşıyor ve ölüyor…
Ardından gelen de var inkâr daima moda,
Kalp yok, ruh çalışmaz ev penceresiz bir oda…
(2015)
..
Yalnızlığa alışmış insana
Çok da koymaz ayrılık..
Yalnızlığı ev sahibi,
Beraberliği ise
Misafir gibi görür çünkü..
..
(Türk Dili Dil ve Edebiyat Dergisi- Aralık-2009)
Seninle tanışmamızı düşündüm. Bir bayram günü beş altı yaşlarındayım, babaannem ve dedemi ziyarete gelmiştik. Oturduğumuz evden çok farklıydın. O yaştaki çocuk gözüyle bile bunu fark etmiştim. Açıp kapatmaya boyumuzun ve gücümüzün yetmediği o büyük ve heybetli kapıların, sur gibi yüksek duvarların, bugün hâlâ aklımda. Ha, bir de o yıllardan kalan en unutamadığım şey, iç avludan yukarıya çıkan taş merdivenin kenarına sarılan mis kokulu hanımeli çiçekleri, babaannemin nefis yemekleri, renk renk bayram şekerleri.
Seninle tanışmamızdan tam üç yıl sonra sevgili babaannem çok ağır hastalandı. Kısa bir süre bizim oturduğumuz evde kaldı. Bu süre içerisinde onunla çok şey paylaştık. Bize sürekli “kaçkaç” yani seferberlik olaylarını anlatırdı. Cumhuriyet kurulmadan önce Adana’yı Fransızların işgal ettiği günlerde, Fransız askerleri, konağın içine kadar girmiş, yukarıya çıkmışlar, kundaktaki bebekleri görünce kimseye dokunmadan çekip gitmişler. Babaannem gözyaşları içinde her zaman anlatırdı bize bu olayları.
Şükürler olsun düşmanlardan kurtuldun, Cumhuriyetin kurulmasına da tanık oldun.
..
Salona koymuş olsam bir de açıp izlesem,
Hep kısa kısa ara bu yüzden dinlenemem!
İmalarım da başka suç daima şahsımda,
Ev de bulamamışız, yaşarız tandırlıkta…
(2009)
..
Ev dolusu uzaylı, minderde yatıyorlar,
Ayağımla itsem de yataktan inmiyorlar…
Dört yavru doğurmuşlar büyütmek zorundayım,
Merhametin gereği onların yanındayım…
(2001)
..
“Baba ev sahibi geliyor”
“kapıyı kilitle, perdeleri kapat oğlum,
evde yok sansın..”
Tam altı yaşımda anladım
Perdenin ve kapının önemini…
Yaş 27;
..
Gözlerin, kıyafetlerin, oturduğun ev
Hatta ayakkabı ve çantan çok güzeller...
Ama görüyorum ki kalbin o kadar güzel değil küçük bayan.
Önümden çekilir misin?
Papatyamı görmemi engelliyorsunuz
..
Ben köy kızı değilim...Köyü resimlerde gördüm çocukken ya da yolculuklarda yol boylarından görebildiğimce... Ne zaman ki evlendim, ayağım köy toprağına değdi...O zaman anladım köyün dumanlı havasının tadını... Eşimin memleketine (Anamur- Güneybahşiş) gittiğimizde köyü terk edeli çok olduğunu söyledi..Ben ısrar ettim..adeta tırmandık köy yolunu...Aslında ilerlerde bir yerlerde araba yolu da varmış ama, o an işte şurası benim doğduğum ev, dediğinde...hemen varıvermek istedim o eve...Ter içinde yukarı çıktığımda gördüğüm manzara öyle güzeldi ve güzel olduğu kadar da hüzün vericiydi ki...Tabiatın ortasında, cennet misali bir güzellik gel hele hoş geldin, der gibiydi...ama o viran evin kapısını -gıcırdayan kapısını- açtığımızdaki terkedilmişlik, yaşanmışlıklardan izler,elimizde olmadan hepimizin gözlerini yaşarttı. Şurada ben yatardım, şurada mum ışığında oturur çalışırdım derken bulutlanan gözler saklayamamıştı özlemi....Silinip giden,gözyaşları oldu; anılar kaldı yüreklerde...Oradan ayrılırken düşler kurmuştuk, gene gelelim diye...olmadı..Yirmi yıla yaklaştı, bir daha bu derece yakın olamadık o eve ama köyün başka evlerine uğradık arabayla geçerken...Güler yüzlü, misafirperver yörüklerin ayranlarını içtik, aşlarına ortak olduk...Bu güzellikleri unutmadan yaşamalıyız yerimizde, yurdumuzda...Sağlıcakla kalınız.
..
Özleyince seni, güzel Afşar'ım,
Daha bir başka, arzular canım,
Öyle bir sızlar ki bazı, sol yanım,
Hıçkırır kalırım...,canım Afşar'ım.
Arefe gününde,herkes doluşur,
Pişen arefeler,ev ev dolaşır,
..
Hayat çok degişti bu aralar
Ev iş, iş ev oldu günlerimiz
Gün neydi ay kaçtı unuttuk
Sonu belli olmayan günlere yolculuğumuz
Dünya yanmış,sel almış bize ne
Biz bizi göremez olmuşuz bu aralar
..