-vadideki zambak'a-
Bütün denizler efsun dağıtıyordu
Kollarımda ölmemem için gelecek
Herşey yıldız çığırına doğru
Ne çabuk: bitecek! ...
bu ne mutluluk!
görkemli şövalye havasında yüreğim.
eylül ki tadında sevda
kırılmış cevizlerle çiğnenmekte
şurup güzeli dudakların ardında
eylül ki tadında sevda.
Tarlalarda güzün sarı firez olur
Bir derde düştüm ölümüm tez olur
Yağmur yağar eşikler geçilmez olur
Ne olur bir de sen ağlatma yâr beni
Yasak mahpuslardan sorulmaz olur
Tutsam içime atsam denizleri,
Deniz kabuklarını, yosunları,
Şeftali çekirdeği büyüklüğünde
Çatlamış sedef parçacıklarını
Toplayıp içime atsam,
sonra taşsam!
açabilirsen kollarını lavanta sabahlara
fırlar durur içindeki levend haykırışları
çırpıntı sesi vurur vadinin kayalarına
toprakla öpüşür durur yağmur damlaları
gözlerini dik istersen tepeden vadilere
Senin ağladığın bir ülke olmalı
Çocuklarının yalınayak koştuğu yolları
Ve bu yollar boyu uzanan çalılıkları
Mavi denizlere dökülen ırmakları
Olmalı senin ülkenin...
Duygusallık yok
Yaşasın kesici sözcükler
Şimdi incelik zamanı
Ahşap oyma günlükler
Üzülmek yasaklanmıştır
saçaklardan üşüyünce düşer
yağmur damlaları
gül tohumları
doğumu umarak
saçılır
kınalı kadın ellerinden toprağa
düşeceğim derinlik gözlerinse
atıyorum kendimi aşağı
kollarında bir demet gül olup,
gözlerinde bir damla yaş,
belirsiz öykülerle,
belirsiz derinliklere,
Hiç esmedi yamaçlarımızdan
Zihnet bakışlı yılışık rüzgar
Hayalmiş tastaki fırtına ricattan
Altın bakracında ıslanırken yıldızlar
Utancımızdan düşler yurduna vardık
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!