Duvar ince;
Görünen,
Say ki beden
Canı yürekten.
Sevda sızıntı
-Akla ziyan-
Kan oturmuştu gözlerine ağlamaktan.Gözü telefonda, bir sesi, yok yok o sesi duyabilmek için kimbilir kaçıncı duasını ediyordu Tanrı’sına.Gurur denen o kasvetli ağırlık çökmüştü usuna, yüreği isyanlardaydı. Ne olurdu sanki arasa, O da mı yenikti gururuna? Yoksa bir düş müydü uyandığı acı gerçekliğe, adını aşk koyduğu. Eli telefona gitti bir an. Tutsaktı elleri usuna ki biliyordu usu da tutsaktı gururuna. Bitiyordu işte her güzel şey gibi aşk da. Benzersizliği vardı yine de hüzne bulaşmış ama yine de haz. Öfke duysa ya, kinlense ve birden anlamsız gelse. Olmuyordu işte süresini bekliyordu seviler bitebilmek için. Gizli bir anlaşma mı vardı Tanrı’nın cezası bu duygu ile zaman arasında? Ne kadar daha telefona, anılara, şarkılara bırakılmış bir yaşamı soluyacaktı acısızlığa, huzura ulaşmak için? Derken telefon çaldı, umutsuz ama meraklı ve de bu kez kararlı elini uzattı telefona, kaldırdı ahizeyi. Duyduğu ses, beklediği, acıyı sildi geçti, Güneşler açtı karanlığına. Yıldızlar sözleşmiş gibi güne karıştı. Zaman gardiyan kimliğinden, sevi meleğine büründü ve kucak açtı iki ayrı ahizeye tutunup da birleşen ve dahi sevişen iki sese. Gurur aldı azığını, koydu sırtına ve olması gereken yerlere doğru yola düştü. Aşk ne güzel şeydi böyle. Hüznü bile zevk, olmazlığı idi acının gerçeği.
'Dostum İsmail Erkan Tolay'a'
yalnızlık hiç böylesi çocuk olmadı
gözlerinde...
sözcüklerinde gizli bir ağlayışın
masum yansıması...
Zaman bildiğin gibi değil;
İlişkiler maskelerle iç içe.
Bu deminde yaşamın,
Küçüğüm,
Karar ver;
Güzel ya da çirkin olmak
Yoksulluğun zindanlarında
Yaşama küskün
Ölüme saklı
Ruhlar can çekişirken
Kahpe felek,
Senin körleşmiş kılıcın
İçindeki müzik çağırırken
Umut etmeye seni,
Varlar içindeki kimsesizliğe
Boyun eğmek ister göz pınarların.
İşte özgürlük!
Ey benim çocuk yüzlü
Erken büyümüş sevdiğim
Eğer yaşam düşlerle yürüseydi
Seni her geçen gün daha çok sevecektim
Bir evimiz olacaktı leylak kokulu,
Sonsuzluk denizinde
Bir kum tanesi,
Son tanımım bu kendime.
İçimdeki “Ben” e öykündüm,
Yaşamsal sürecimde
Ne büyük yanılgı!
İki paralık sevdalara öykünme devrini kapatmış olmalıydın Kadın! Olmayanları gereksiz varlama telaşlarına çoktan set çekmeliydi aklın. Yoklukların içindeki varlar anlam erozyonuna uğrarlar bilmez misin? Azla yetindin ve mahvoluşunu izledi aynalar, silinmeye başlayan nasılsa o denli derin ama yok yüz çizgilerine bakıp. Güzeldin güzel olmasına da, çabuk tükettin coşkulu ışıldayışını aşkın.Yanılsamalar zehirliyordu yüreğini, panzehirin kaçmaktır sandın da yanıldın. Şimdi kayıp anahtarlara tutsak odacıklarında yüreğinin, öldürmeyen ama sinsi sinsi süründüren o sevgisizlik zehiri Tanrı'n! Hadi durma tapın, tapın da akmayan gözyaşlarına sarın!
20/03/2004
Sen ey düzenbaz Ares,
Çıkar kılıcını kınından
Sözlerin acıtamaz ruhumun derinliklerini
Ben ki yeraltına hükmeden Hades’e kul olmadım.
Senin sevimsiz şeytanlığın,
Aşka dair korkaklığın,
erdem merhaba ben izi sana msn adresimi veriyorum bilgesu ile gorusturursen beni sevinirim[[email protected]] hoscakal....
eline kalemine yüreğine sağlık erdem hanım