Aşk aşk diye diye nefesin kurudu
Zamanın geçti nice ırmaklar duruldu
Artık gevezeliği bırak ahvali anla
Nice değirmenlerde nice tuzaklar kuruldu..
Akçay’da oturduk denizin kıyısına
Şıngır da mıngır
Salkım sögütler eğilmiş sulara
Şıngır da mıngır
Köylü kızı incir satar
Mıngır da şıngır
2. İmgeye Takılma:
İmge, dış dünyadan alınan izlenimlerle oluşturulan algıların zihinde görüntüye dönüşmesi, resimsel bir değer kazanmasıdır. Belki burada şiirsel imgeleri ikiye ayırmak gerekir: 1.Bildik İmgeler: Varolan sözcükleri, bilindiği düzenleri koruyarak bir araya getirerek bildik resimler oluşturma çabası; 2.Yeni İmgeler: Hiç rastlanmadık şekilde iki yada daha fazla sözcüğü alışılmadık bir şekilde bir araya getirerek olağanüstü beyinsel resimler çizmek. Bu işlem fazlasıyla imgelemin (hayalgücünün) çalıştırılmasını gerektiriyordu.
Birinci türden “alışıldık” imgeler yazma çabası, ne şairi, ne de okuyucuyu gerer. “yorgun eşek” dersek, böyle bir sıfat ve isimden oluşan birliktelik bizim için pek yabancı değildir; biz bunu çok çabuk kabulleniriz. Oysa, “sarhoş katır” imgesi bize, daha alışılmadık,daha olağanüstü bir yapı taşır. İyi şiir daha çok olağanüstü, alışılmadık, imgelerle yazılır; daha doğrusu,yazılırsa daha çok başarılı olur, düşüncesi bazı şairlerde egemendir.
5,FELSEFEYİ TANIMA:
Bir düşünceye göre, boş insan yazamaz..Bir şiir yazmak için yüzlerce (iyi) şiir okumak gerekir. Şiirin iyisi,kötüsü olur mu? Olur. Aslında şairlere bakacak olursanız,hiçbir şair diğer şairi beğenmez. Övemez. Övmek zorunda kalsa bile, alelusul birtakım sözcüklerle geçiştirir. Antoloji’de görmüyor musunuz? Şiirin altına yazılan tepkilere. Hemen hemen hiçbir şey yazılmıyor. Kimse doğru dürüst bir şey söylemek istemiyor. İnsanların çoğunluğu ağızlarını açmak bile istemiyorlar. Bir kısmının eleştirme yeteneği yok (Aslında onlar şiir de yazamazlar) bir kısmı ise ağzını açıp iki söz söylemek istemiyorlar. O kadar tembeller. Halbuki,herkes bilir, “MARİFET İLTİFATA TABİDİR”. Sanatçı denilen mahlukat biraz övgü ister. Hatta çokça, iltifat ister.. Ama bu gidişle bu iltifatı kolay kolay bulamayacaklar..
.
Felsefesi olmayan şiir, içi boş olan kazan gibidir. Zaten içi boş olan kafa ne söyleyebilir ki. Kafayı doldurmak lazım. İyi bir şair, iyi şiirler okuyarak iyi şair olabilir. İyi şairlerin yanında iyi eleştirmenleri tanımalı, onların yaklaşımlarını bilmelidir. Bugün Hüseyin Cöntürk’ü kim bilebilir? Hüseyin Cöntürk’ü tanımayan şair olabilir mi? (Şiir uğruna Sivas'ta cayır cayır yanan) Asım Bezirci’yi tanımayan şair olabilir mi?
7.YARATICILIK:
Yaratıcı şair, en üst mertebedeki şairdir. Onunla artık kimse aşık atamaz. Dili son derece kendine özgün biçimde kullanır. Aslında dille adeta oynar. Onu eğer büker, yeni sözcükler yapar. Adeta dil onun oyuncağıdır. Dilden korkmaz, kimseden korkmaz.
Böyle bir usta olan, şiirinin temelinde insana ve insan hayatına saygı yatan Dağlarca, bu yüzden hiç bir edebî akım ve kişiden etkilenmeden kendi kozasını ördü; “Türkçem benim ses bayrağım,” derken, dili adeta yeniden yarattı.
Aptalım ben seni istediğim için
Aptal olmalıyım seni sevdiğim için
Gerçekleşmeyecek bir aşkı
Herkes için olan bir aşkı
İstediğim için.
6.Haset yada İmrenme:
Gençlikte ilk şiir yazma hevesleri belki de bir arkadaşımızın yazdığı güzel bir şiiri onun “Hatıra Defteri” nde görmekle oluşur. “Ne güzel yazmış, “deriz kendi kendimize..Belki de arkasından,”Acaba ben de yazabilir miyim? ” diye sorarız. Bu soru içimiz de bir yerde durur bekler..Ne zamana kadar, belki durum olgunlaşıncaya kadar..Diyelim, kalemimiz olgunlaşıncaya kadar. O zamana kadar şairin dolması gerekir. Hiç bir pil dolmadan akım veremez. Kişinin de yazma aşamasına gelmesine kadar geçen bir süre vardır. O süre içinde şair kendi kendini yetiştirir (Ne kadar yetiştirebilirse!) . Bu süreç içinde okuldaki iyi Türkçe öğretmenlerinin, edebiyat öğretmenlerinin bize oldukça katkıları olur. Bir edebiyat öğretmeninin ezbere okuduğu, içimize işleyen bir şiir biz de “Aman Allahım, ne kadar güzel bir şiir, hoca da ne kadar güzel okuyor…” duygusunu uyandırır, dolayısıyla içimizde bir imrenme, özenti ve taklit duygusunun uyanmasına sebep olur. “ Ben de böyle güzel şiirler yazabilir miyim,” düşüncesi, gün olur arkadaşınız Ahmet’in defterlerinde yazdığı şiirleri görünce,iyice hasetliğe döner..”O yazıyor, ben niye yazmayayım..Benim Türkçe notum daha yüksek..” dersiniz. İlk dörtlükler, bunların eşe dosta çekimser gösterilip ilk övgülerin alınması, artık şairi uçurur..Bu arada karşında bir de kendisine şiir yazılacak bir ilham perisi varsa,değme gitsin, şiirler akıp gelir..Bu ilk şiirler biraz da kız tavlamaya yarar. Sevgilinin defterinin arasına sokulur..Gizlice gönderilir.
Şu şiire bir bakın “Bekleyen”:
Bak rüzgarlar esiyor sevgilim
4.Güzellikler:
Edebiyat, güzel sanatların bir dalıdır; şair, kendince sözcüklerle tümcelerle uğraşarak yeni biçimler oluşturmaya, bunları insanların beğenisine sunarak,onların zevklerine hitap etmeyi ister. Yani,şair bir şiir yazmakla bir “güzel” eser yaptığına, yarattığına inanır. Peki, hareket noktası nedir?
Şairin hareket noktası bazen “diğer güzellikler olabilir”. Nedir bunlar? Dünya güzel bir yerdir. Dağlarıyla, denizleriyle, ormanlarıyla ve güzel ülkeleriyle dünyanın cennet gibi olduğu bölgeleriyle, kentleriyle.. dünya gerçekten yaşanası bir yerdir.(cehennemleri de vardır; gidenler bilir…) Dünyada envai türlü güzellikler vardır. Güzel bir kız, belki açıkça değil ama gizlice seyredilen,hayran olunan, “Allah neler yaratmış..” dedirten bir varlıktır. Güzel bir çiçek, bakmasını bilen gözlere çok şeyler söyler Tanrı ve evren hakkında… Bakmasını değil, görmesini bilen gözler dünyada, evrende sonsuz derecede güzel şeyler, hayret edilecek kadar olağanüstü varlıklar görür ve hayran olurlar.
Bu güzellikler karşısında “hayran” olmasını, hayranlık duymasını bilen insanoğlu bunu dile getirmek ister. Nasıl dile getirecektir: Ya sözlü, yada yazılı.. İşte edebiyat biraz da bundan doğmuştur. Güzel şeyler karşısında tansıklaşan insanoğlunun onları övme isteğinden…
Senin de gülün bir gün solacak
Son şarkı bilmem ne zaman çalacak
Yalnız kalan sevgilinin öptüğü
O ellerin topraklarda kalacak.
Süleyman bile bin yıl yaşadı
9.Mükemmellik Boyutu
Bir şiirin “Mükemmel” olması demek, ne demektir? Nasıl ölçelsiniz. İyi, daha iyi, en iyi şiiri. Bu işin kilosu, endazesi, okkası filan yok...Şiiri değerlendirecekler var. Şiiri değerlendirecekler değerlendirirler ve sonuçta kendilerinden bir karar varırlar, “Bu okuduğum en iyi şiirdi..” derler. “Ben bu şiiri sevmedim, beğenmedim..”derler..Veya,”Ben böyle şiir okumadım, mükemmel..” derler. Kim mi diyebilir, düşünelim bakalım; kimler değerlendirme yapabilir:
1.Şairin kendisi.
2.Okuyucu;




-
Melaike Hüseyin
Tüm YorumlarGüzel bir manzara olmuş yine Hocam! Günlük gibi.
Hanımefendiye selamlar. İncir olacak da yenmeyecek mi Hocam! :-) Avrupada tane ile satılıyor şu incirler. Tanesi söylemesi ayıp, bidolar. Gurbetçim durur meyve tezgahı önünde, bakar şu memleketinden gelen teker teker kağıda sarılı, içi bal dışı ...