Bir gün bu beden toprak olup
Yanınızdan gittiğimde
Evimizin direği yıkıldı demeyesin
Gözüm üstünde olacak OĞUL.
Sana keselerle altın bırakamadım ama
Ebruli sevgilerle boyamışım kalbimi
Kalbim boş kalınca
Aklımda tutamaz oldum senden başka hiçbir şeyi
Hepsi anlaşmış gibi
Yürek den süzülüp geliyor göz yaşım
Birleşirken bu gecede saatsiz hüznüm
Ne gurur nede utanmak akla gelir.
Önünde diz çökmek de mümkün elbet
Ellerimde ayrıldığımız günden kalma çiçekler.
Şimdi göğsümde solarken yeşerme çabasındalar.
Her biri direncini yitirdikçe düşmkte bir bir.
Kırgınlk, durgunluk içten bir haykırış.
Neydi bekleme sebebim seni…
Kalbimdeki solmuş gülleri ekme çabalarım
Neydi uçsuz sahraların bekçiliğini yaptıran
Verimsiz toprakları çit’le çevirdiğimi biliyorum
Kafamı cama yaslayıp geçmeyeceğini bile bile
Yağmur öncesi toprak kokusunu çok severdin
Ne o şarkı biter dilimde
Nede, bu sevda kalbimde
Gözlerin batmaz güneş gibi gözlerimde
Dön, dön ne olursun sevgili
Hasretlik mi hep alın yazım
Gün erken ağırmış, tüm ciddiyetiyle durgunluğunu alıp karşı tepedeki binaların çatısına basa basa yetişmeye çalışıyordu, kaybolup ardında turuncu izleri bırakıp giden güneşe. Usul usul kirli gri devir ediyordu siyaha mesaisini; ben üşüyordum... Elimde bitmek üzere olan sigaramı son kez derinlerime çekiyor bir yenisini ateşlemek için sabırsızlanıyordum besbelli. Ne ailesi tarafından çağrılan çocuk vardı top peşinde, ne de dizili misketleri kavurup kaçan haylaz çocuklar. Suskunluk hâkimiyetini öyle bir ilan ettirmişti ki her şeye, anlam veremiyordum.
Yürüyüşümden ve hareketlerimden anlaşılıyordu belki, düşüncelerimle kavgalarımın olduğu, kimi zaman tutamayıp kendimi konuşmalarım kızışlarım, ayaklarımla tekmelediğim meşrubat tenekeleri oluyordu, “gürültü yapma” diyen. Sustukça daha bir acı çekiyordu bu beden içime atılmış onca dertleri çözebileceğini düşünürken yığılıp kalıyordu çoğu zaman. Yavaş yavaş karanlığa doğru atılmaya başlamıştı adımlarım, aklımda sorulan sorular ve cevabını bilemediğim basit bilmeceler, dilime dolanan tekerlemeler. Kalkamıyordum bu yükün altından, elle tutulmayan, gözle görülmeyen tonlarca ağırlığa sahip bu duygu yoğunluğu altında kala kalıyordum.Bir soru var hiç değişmeyen. Ne zaman bitecekti bu işkence, omuzlarımdan aşağıya düşüp gülerek bakacaktım yardım eli uzatmaksızın uzaktan. Unutmalıydım hayatın bir parçası olan “Kalp Hırsızı” başlıklı filmin başrol oyuncusunu, içimde öldürmeliydim ya da ben ölmeliydim. Bitmeliydi bu film bu çile.
Bitmedi... Başlangıç mıydı bu?
Yabancısı olduğum sokaklarda yaprak cesetlerinin üzerine basarak yürüyenlerden farksız biriydim, onlar zamanlı düşmüşlerdi bu yola bense zamansız. Sebebim olanı anmaksızın,bir kere olsun yollardaki taşlara yazmıştı bile ayak izlerim gözlerimin ona dalgınlığını. İşkence çanlarını çalmaya başlamıştı gece, atılmak üzere olan sigaram diğerini ateşliyordu, açmadım sandığım paketi yarılamış, parmaklarımın arasına taktığım nikotin yüzükleriyle paketleri bitirmek için sözlenmiştim her gece.
Seninle gel git anlarımız oldu
Olmadı da değil
Ama gidişin bunlardan en zoru
Olmadı da değil
Öpüşmelerimiz oldu sevişmelerimiz
Yemin etmedik de değil
Seni düşündükçe yara alır kalp
Batar usuldan usula
Akşam sefaları açarken bahçemde
Tüm ışıklar söner, gelir karanlık dile
Seni düşündükçe yara alır kalp
Sensizlik batan bir ok bedenime
Saat tam oniki yi bulunca
Zindan ayazlarımdır bu zaman
Ağırlaştırılmış Müebbet cezasına çarptırır kendini
Prangalara vurulur ellerim, ayaklarım.
Cesaret edemez yıldızlar, her biri kaçışırken
Saatler seni aklımdan silmeme yardımcı olmuyordu, bu günlerde. Bende inadına başka şeyler düşündürmeye mahkûm etmiştim kendimi. Sonunda öğrendim de gönlüm üstün gelmişti, dillerde gülerek basitçe söylenen AŞK kelimesi kalbe döküldüğünde daha da zormuş anlaşılan. Sahip olduğum duygu hangi cinsti anlayamamıştım, karşı bir cinse ihtiyaç duymadan kapanık bedenimde üreyip duruyordu. Çözüm yolu olarak başka şehirlerin, başka kasabaların boş sokaklarını tercih etmeme rağmen olmamıştı. Taşınırken sırt çantamla bir şehirden bir şehre, bana paralel olarak takip eden birisi oluyordu. Gölgen, duyguların kelimelerin ardımdan bağıra bağıra yankılanıyordu yol boyunca uzanan dağlardan kulaklarıma. Kıyasıya bir sıcak savaş vardı bedenimde, boştan yere mücadele.
Unutmuştum içimde senin için yanıp fışkıran kor alevleri öyle sanıyordum, meğer unutmamışım. Ansızın canlanıp kükreyen ucu belli olmayan bir dağ olu veriyordun
Düşününce seni. Kor alevlerin gece boyunca akıyordu kalbimden. Göğsümden başlayıp aşağıya doğru akmaya. Gözyaşım söndürmeye bile yetişemiyordu bile.
Nihayet alabildiğim derin bir nefesten sonra, göz kapaklarımda kurumuş ve yapışmış kirpiklerimle kırmızıya boyanmış gözlerim, sakin bir şekilde karanlıkta nereye baktığımı bilmeden geziniyordu sağa sola çarparak. Sessiz haykırışlarım oluyor neredesin sorusu soruluyordu. Arıyordum olmayacağını gelmeyeceğini elimi tutmayacağını bile bile.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!