Kar yağdı gönül dağıma,
Refikam bana sırt dönmüş,
Ne yapsam gidemiyorum ona,
Prangalar bırakmıyor dolanmış ayağıma,
Ben düşkünüm bende olan sevdana.
Haykırsam içimdekileri,
Anlayan olur mu satırlarımda?
Duyan olur mu çığlıklarımı?
Acıyla dökülen gözyaşlarımda...
Gören olur mu yalnızlığımı?
Bilen olur mu?
Ah Şehr-i İstanbul!
Bir gün Asya’yım, bir gün Avrupa,
Boğazım düğüm düğüm,
İçim dalga dalga karmaşa.
Ne diniyor ne de duruyor!
Sen ne güzelsin, sevgin ne güzel!
Dikeni acı, gül yüzlü güzel.
Sevgin ne güzel, sözün nahif!
Zarafet utanır, endamın ne güzel!
Seni yaşamak...
Bir an kadar yakın, asırlar kadar uzak baktığında,
Ansızın gülüp geceleri çocukça ağlamak yastığımda.
Mısraları tane tane dizip
Kalbimden dilime gelenleri, kursağımda mühürlemek aslında.
Sen mürekkeptin, ben kalem,
Hayatı kâğıt yaptık;
Seni, içime doldurdum tek seferden,
Dolup taştın, kâğıda bulaştın her yerden.
Kimi yerde duvar oldun, kimi yerde çiçek,
Bir yerde asi oldun, bazense bir kardelen.
Geçmiş ne kadar derin bir kelime!
Düşününce çocukluk çağında başlamış bu serüven,
Birbirimize dost, arkadaş, sevgili olmuşuz,
Kopuşlar başlamış, bir şeyler olmuş bizi küstüren.
Senin inat, benimse ısrar ettiğim,
Gaflete düşmüştük,
Bizi de sizi de yaktı.
Bilemedik, dua temiz ve aktı.
Kir ile yıkadık o akı,
Bilemedik, anlayamadık arz ve semavatı.
Ne güzel bu memleketin havası, suyu!
İslam yurdu her yerde huzur eser,
Dört bir yanında medeniyetten nesneler,
Tarihe ışık tutan binlerce şaheser,
Bir de bunu gönüllerin pasını silen,
Minarelerden yükselen beş vakit ezan süsler.
Hatırlar mısın kulağında okunan ilk ezanı?
Yoksa kayıp mı ettin kalubelaya olan vefanı?
Âlim ol, âlem ölsün sende,
Mümin ol, âlem İslam görsün çehrende.
Serp cihana iman tohumlarını,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!