Kaçak yüreklerin yolcusuyum ben
Kaçak sevdaların
Vurdum sırtıma kırmızı bohçamı
Gidiyorum
Eyvallah
Damlama kirpiklerimden,düşersen ölürsün
Avucumda bir kuş gibi
Atmazsa yüreğin neye yarar
Neye yarar
Solarsa gözlerin göz bebeklerime değmeden…
Tan yeri ağarmak üzereydi Emine Karasu'ya girdiğinde. Yakında bir cami gördü. Orası sıcak olmalı dedi. Belki girebilirim. Işık ta yanıyordu üstelik.
Kapıyı vurdu, vurdu, vurdu. Olmuyordu: Arkaya dolaştı. Rüzgar sağnak yağmurla bir olmuş habire vuruyordu Emine'ye. Ama kapı bir türlü açılmıyordu. Halbuki içerde ışık vardı. Emine'nin morarmış yüzüne gereken sıcaklık. Bütün kapılar yüzüme kapanıyor diye düşündü ümitsizlik içinde.
Çaresiz devam etti yoluna. Üç beş köpek az ilerde pusu kurmuştu. Oldum olası korkardı köpeklerden. Bir apartmanın açık kapısının ardına saklandı. Biraz oturup soluklandı. Köpekler bir iki çöp kovasını devirip gitti.
Emine yürümeye devam etti. İlerde bir çöpçü uyku mahmuru gözleriyle süpü-rüyordu caddeleri.
-Amca garaj nerde?
Adam anlamsız gözlerle baktı Emine'ye. Sanki sen gerçekmisin, yoksa ben hayalmi görüyorum der gibi. Sonra garajı tarif etti. Ama daha açılmaz diye de ekledi.
Akasya bahçelerinden serçeler topluyor gülüşlerimin aydınlığını.Meğer ne güzelmiş bahar...Meğer ne güzelmiş hayat.İnadına tutunmak toprağa karakışlara inat.Ne fırtınalar sökebildi yüreğimi hayattan ne ayazlar soldurdu bedenimi.İşte yine ölmedim.Bu bahar da aydınlık gülüşlerim.ve hala dipdiri düşlerim.
Ellerimi koydum başımın altına ve boylu boyunca uzandım toprağa...Ne kadar yakın gökyüzü ne kadar avuçlarımın içinde.Ya kuşlar,ya o kuşlar ne kadar sonsuz ve ne kadar çok...Göğsüm inip yükselirken ne kadar güzel bir gülü dikeniyle avuçlayabilmek.Ve güller canayakın,işveli ve davetkar.Aşık bir kadın gibi.
‘’ Ne güzel şey aşık olmak,gecenin bir yarısı uyanmak terli ve korkulu,.Ne güzel şey seni sevmek,sen tarafından sevilmek.Sen şimdi uyuyorsun,seni seyrediyorum
.Özledim...’
Soyunurken gece
Gündüzün penceresinde
Kızıl bir gül açar dudaklarına
Bir deprem iner yıldızlardan
Ve ölüm
Olduğu gibi yankılanır
Yıkılmış bir kasabaya yağmur yağıyor
Gölgelenmiş pencereler,ihanetin izlerinde
Taşları kurşunlanmış duvar ağlıyor
Nasırlaşmış kasıkları
Yaşlı kadın sessizliğinde.
Cumhuriyet mi? ? hangi Cumhuriyet kutladığınız millet..
bırakın klavye kahramanlıklarını da düşünün bakalım.Biz Cumhuriyeti 3 günlük tatiller için sabahları 2 saat fazla uyumak için çoktan heba ettik. İş vatan kurtarmaya gelince rakı masalarında çok ahkam kestik,20 yaşındaki çocuklar sırtından vurulurken dağlarda biz barlarda sabahladık,kusana kadar içtik dansettik.. birbirimizi vurduk hatta sağ sol derken.Aynı sofrada yemek yediğimiz bir ekmeği bölüştüğümüz kardeşimizi bile öldürdük..
Her bayramı fırsat bildik 3 gün tatil verildiyse 9 güne çıkardık,Çalışmak zor geldi kıymetli bedenlerimize şiştikçe şiştik.. Hiç düşündük mü yan komşumuz ne halde. Ekmek çalan çocuklar dövülürken sesimiz çıkmadı,hatta şükrettik aç değiliz diye.
Dinden bahsetmiyorum bile ama ahlakınız nerde? Yürekleriniz nerde...O aç çocuklar şimdi çocukları aç kalmasın diye 1 paket makarna peşinde..Anlatamazsınız ona özgürlük demokrasi vatan millet hikaye. Siz hiç aç kaldınız mı? ? Çocuğu aç bir anneye özgürlükten bahsedemezsiniz beyler. Bankalardan yolsuzluklardan hırsızlıklardan ve hatta memleketten...Nene hatunların nesli tükendi...
Hepimiz ne kadar da kahramanız ve ne kadar bilgiliyiz,Oturduğumuz yerde bir düğmeyle bayraklarla süsleriz sayfalarımızı,binlerce canın uğruna öldüğü bu vatan topraklarında bol bol bayram yaparız.Yatarız yatarız....
oy kullanmaya bile üşeniriz de sonra şikayet ederiz..Noluyor bu memlekete diye Ama yine de kurar çilingir soframızı içeriz de içeriz. Biz içip türkümüzü söylerken Cumhuriyet de gider memleket te..
Ölüm karanlığına bürünmüş gözleriyle bakmaktaydı Sakarya Nehri'nin siyah sularına. Ölümle yaşam arasındaki tek şey elleriyle sımsıkı tuttuğu köprü demiriydi. Atla diyordu bir ses atla.Kaybedecek neyin kaldı? Bıçak sırtında bir yaşam. Hele bir de ondokuzunda dul bir kadınsan.
Ama bir türlü bırakamıyordu demir parmaklıkları, bir türlü söküp atamıyordu içindeki güzel bir günün hayalini. Ya olursa diyordu,ya becerebilirsem yaşamayı.
Yo atlamalıydı ordan. Bir daha cesaret edemezdi buna. Şimdi atlamalıydı. Kurtulmalıydı bu karanlıktan. Artık bitmeliydi bu acı.
Sonra yine karanlık suları düşündü. Soğuktu. Yağmur yağıyordu gece grisi asfalta.Üşüyordu.Ve saatlerce yürümekten yorulmuştu ayakları.İki kasaba kalmıştı geride.Daha çok vardı sabaha.Atlamalıyım dedi bitmeli bu yolculuk.Birden anası geldi aklına.Nasıl dayanırdı biricik kızının yokluğuna.Deli olur dedi ben ölürsem anam dayanamaz.Hele burda bu şekilde.Sonra bağırdı karanlık sulara sevgiyle...
_Anne nerdesin? Yardım et gel tut ellerimi dayanamıyorum anne nerdesin?
Birden daha sıkı tuttu köprü demirini. Kendini bilinçsiz bir istekle yola attı.
Küçük bir kız çocuğundan
Diledim seni
Hüzünlü bir temmuzdu
Akşamdı vakit
Yıldızlar soluyordu
Yüreğimin penceresinde
Dağlara da hüzün düşer zamanla,
Kekikler döl vermez olur sevdiğim...
Aşklara da yüzün küser zamanla
Dilinde gel kalmaz olur sevdiğim...
emine hanım şiirleriniz çok güzel okumaya değer.üslubunuz hüzünlü ve çok sert dağlıyor ciğer.her şeye rağmen ömür kısa hayat güzel,velhasıl yaşamaya değer....