Gitti lisânımız elden
Çaldılar ismimizi...
Allah bilir, artık bizi
Bir güzel ölüm pâklar...
Güllük gülistanlık zâr! ..
Sonbahar yaprakları, süsler sarı turuncu,
Ayaklarımda hışırtısı / geçmiş zamanın...
Hayalimde canlanır; bir ilk, bir de sonuncu,
Sevdayı yaşamamış sancısıymış zamanın.
Hatırlarım; ufkumda, dağlar beyaz olurdu,
Düşünceler içinde kimsesiz, yapayalnız
Dertleriyle başbaşa durur bir biçare kız.
Ufacık ellerini uzatmış da yollara
Durmadan yalvarıyor, Allah'a sanırsınız.
Köşebaşlarında o, yine onlarla dolu
ne kuklalar,
ne robotlar yaptık biz! ..
galiba biat ettik yaptıklarımıza,
taptık biz! ..
… ve bir gün;
Ilgaz heyy! Yine geldim, baksana Urfa nere
Kastamonu-Çankırı, memlekete taç Ilgaz.
Nice hana uğradım, aç-susuz neler gördüm
Gâriplere sor beni, kollarını aç Ilgaz.
Senin, benim gözyaşım birbirine karışır
Bak, yine sabah oldu! .. Güneş doğmak üzere,
O sakin ve o durgun, masmavi gökle yere.
Kucak kucağa sanki, mutluluk vermiş Tanrı'm...
Belki de kuş sesleri, bir musikî rüyası,
Aşka gönül verenin, böyle başlar dünyası.
Şahide gerek yok dedin ya işte!
Ararken döktüğün yaşını gördüm...
Yollara sor! .. Yıllara sor beni de
Bir nefes oturmuş taşını gördüm.
Dağlara sormuştum geçti mi diye,
Hangi bir el, hangi hain bir pusu
Yollarımda gizli, hânımda gizli.
Bitmiyor bir türlü, şehitler yası,
Mehmedimin sözü, yanımda gizli.
Uçup Kafdağı’ndan geldiği belli,
Bir kelebek, allanıp havalandı hafifçe
El salladı görünce; nergis, çiğdem yakından.
Selâm verip usulca, her çiçeğe merhaba!
Bir lâlenin sıcacık öptü yanaklarından.
İşte, bir ağaçkakan! Çıkarak yuvasından
Saçılıp durmadayım,
Kulaçlarında sonsuzluğun.
Tutun ellerimden benim! .. Düşmedeyim derine..
Doğan bir yıldızın kararsızlığında
ve evrenin en uzak bir ufkunda,
Girdabındayım zamanın eski yerinde.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!