Bir ömür böyle geçti: Kahkahalar alaylı…
Dönmüştü, yine döner; ağlar, yalvarır sanma!
Kalmadı arzuhalim, elbet Yaradan bilir,
Duman dumandır dağlar! .. Şimdi, yol verir sanma! ..
Beklerdim ki gül açar, belki de bahar olur,
Kim demiş ki? !
Kaşlarım bir başka, gözlerim başkadır benim!
Ellerim, belki şurdan…
Tenim de şurdan burdan,
…Özüm başkadır benim?
Adresimi sorma, şeytandan cinden
Ben burdayım, neredeysen kal orda.
Feleğin de olur para cebinden
Hak ettiğin günahındır çal orda.
Sırra kadem basmadım, aşikârım
Dağların yüce senin,
Göklerin masmavi, yine engin.
Karadeniz'de martıların şen-şakrak
Beşyüzelli yıllık ihtişamıyla İstanbul,
Yine aynı İstanbul.
Sular mı akıyordu, ben mi akıyordum
Bir bilinmezlik denizine doğru yavaş yavaş...
Gâribe, gurbete, yollara sordum
Dediler; sürünmek, işimiz bizim.
Zamanda bir lâhza, sonsuzda bir iz,
Yürüyoruz...
Ardımızda dermansız titrek, sarı bir ışık.
Kapıları sökülmüş ardına kadar açık,
Bir sokak ortasında, ufuklarım kapalı...
Geçiyorlar, yanımdan sessizce eski dostlar,
Ey, ufuklarında yıkandığım,
Hayallerimi derinlerine gömdüğüm! ..
Ey, her zerresinde benden iz,
Dalgalarında, coştuğum deniz!
Yalçın kayalıklara az mı çarptın,
Ellerimde zamanın darmadağın saçları,
Sanki soluk soluğa, bir resim çiziyorum…
Geçmiş… ve geçmiş orda, bulutlara yaslanmış
Onları da şu dertli yollara yazıyorum.
Akşam rüzgârlarına, geceleyin sularda
Baharın ilkinde açılan bir gül
Dalında öğrenmiş sevdayı bülbül.
Ateşine yanıp arta kalan kül,
Hasret olsun diye kapılmış yele.
Aşkı karaya vardıran ozan,
Gül olmasına güldü o,
Gülüm bilemedi gül olduğunu, yanıldı.
Onu dalında ya da elimde görseydi... Tanısaydı;
Bilirdi neye benzediğini, anlardı...
Dudaklarında açmıştı zaten,
Gözlerinde bakmıştı.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!