Her 11 Aralık’ta bir hüzün kaplar beni;
Mahşere dek unutmaz Türk ırkı asla seni.
Bize huzur verirken seni anmak ve yâdın;
Soysuzlar titreşiyor, adın geçince adın.
Hedef, kızıl elmaydı, ardında yiğit çerin;
Senden sonra çıkmadı, yarım kaldı seferin;
Nice küffar ülkesi kılıcına ram oldu.
O şanlı akınlarla, mazlumlar huzur buldu.
Türk elini gözlüyor,
Melunlar kıtasından.
Penceremi taşlıyor,
Denizler ötesinden.
Hakk yolu kalktı rafa,
Hayli zaman oldu ufku gözlerim;
Kuruyan dalımız çürümeden gel.
Çukura varmadan hayat düzlerim,
Dostlar toprağımı kürümeden gel.
Dünya telaşesi, bu ayrı konu,
Gözden uzaklarda, hasret derinde;
Ha diyende, kalkıp gelebilmezsin.
Mesafeler ne ki; tahtın yerinde;
Gönülden de uzak olabilmezsin...
Ardına bakmadan giden sevgili,
Bir hal olmuş belli size,
Aldanmayın çula, beze.
Sığınarak hep bu söze;
"Gelen ağam, giden paşam!"
Kutlu yoldan cayalım mı?
Gökalp ile Çağatay’ız:
Ömrün sünnet çağındayız.
Korku değil, bu nazımız;
Az da olsa var sızımız.
Lakin artık tasamız yok;
Pek mutluyuz hem de pek çok.
Asil soyum, üstün ırkım;
"AL" bizimdir, "GÖK" de bizim.
Sen de Türk' sün, ben de Türk' üm;
"AL" bizimdir, " GÖK " de bizim.
Aynı damar, aynı kanız:
Kelebekler gibi kanat çırparak,
Çiçek bahçesine uçtu bu gönül.
Bahçeyi bezemiş gonca gülleri
Görünce kendinden geçti bu gönül.
Dikenin yanından yaprağı aştı,
Yüreklerde hüzün var.
Issız sokaklar gibi.
Gönüllerde hazan var,
Solmuş yapraklar gibi.
Belli ki çoktandır aç,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!