Tren çok olmamıştı ayrılalı gardan
Kompartımanda her kes
pür dikkat dinliyordu Kayseri eşrafından
Hacı paşaların torunu Canip efendi
yolculuk anlatmadan geçmez diyordu
Anlatıyordu soluksuz rüyalarının kadınını
Gülüm benim senden ayrı oldukça
Mektupları birer, birer yaktıkça
Duvardaki mahzun resme baktıkça
Düğüm gibi boğazımda sen varsın
Gözlerin işil ışıl, dudakların yanıyor
Akşam yine oldu erken
Hicranınla yine yalnız
yine sensiz içerken
tatlı bir kalp ağrısı
Anladım ki
sende kalmış yüreğimin yarısı
Adımı koymamışlar benim
ölmem gerekirmiş sıtmadan
Haftasına çıkmadan
iki ablam iki ağabeyim
gibi ayını göremeden,
Anamın çatlak memesinden
Sen yoksun ya!
Yüreğime hicranın sığmıyor
Masama dökülen şarap
şişesinde durmuyor
Bütün duvarlardaki resimlerin
bakıyorlar bana, biraz kırgın
Haykırsam sesim çıkmaz
Sussam çığlık çığlığa
Gözlerim kav çakan çakmak
Doluyum ağızdan dolma tüfekler gibi
Serde erkeklik ağlayamam
Esaretim bir gözleri ahuya
İlahi Tülin
Ben her şeyden önce senin adını
Meçhulden gelen bir kadını sevdim.
Mahzun melul bakışlarda ki efkarı
AVA GİDEN AVLANIR
Lokantadan içeri -kapıyı ayağıyla ittirerek- sallana, sallana girdi. Yaka bağır açık, ağzında sigara ve yüzünde iki günlük sakalla, güven vermeyen bir tip olmasına karşın, şef garson yüzüne taktığı, tebessüm maskesiyle ve saygı belirtisi olarak, beyaz ceketinin önünü ilikleyerek, orta yaşlarda gösteren adama doğru seğirtti. Şef garsonun bu hareketinden adamın, lokantanın itibarlı müşterisi olduğu çıkartılabilir ama hizmet üreten iş yerlerinde, hizmet satanların ilk uyması zorunlu kural da saygı ve güler yüz olduğu bilinirse; yukarıdaki önermelerden hangi hipoteze varılacağı, doğrusu kestirilemez. Garson adama yaklaşınca, başıyla hafif bir reverans yaparak hoş geldiniz filan bey, yalnız mısınız? Kaç kişilik masa istersiniz? Müziğe yakın mı olsun, yoksa uzak mı, nasıl istersiniz? Diye sordu. Garsonun bu hareket ve sorularından da adamın buraya sık ve bazen arkadaşlarıyla veya ailesiyle geldiğini, bahşişi kesmediğini, müzik tutkusunun o günkü havasına bağlı olduğunu çıkarabiliriz ama bu gün adamın niye tek ve bakımsız olduğunu izleyerek öğrenebiliriz.
Adam piyanodan biraz uzak, arkadaki küçük masalardan birini seçip, kafana göre bir rakı masası hazırla dedi. Siyah ceketliye. Şef o masalara bakan garsona, teslim etmişti yeni müşteriyi. Adam da:tercihi önceden tanıdığı garsona bırakırken bir ilave yapmıştı. Servis iki kişilik olsun diyerek. Adam sigarasını çıkartırken gözü duvarda ki yazıya takıldı. Sigara salonuna tuvaletin yanındaki kapıdan girileceği, yemek salonunda içilemeyeceği yazıyordu. Adam sol eliyle çenesini sıvazladı, biraz düşünür gibi yaptı ve paketi tekrar cebine koyarken kapıdan orta boylu, beyaz tenli, kumral uzun saçlı, otuzlu
yaşlarda hafif makyajlı, şık giyimli bir cinsi latif girdi. Beyaz ceketliye bir şeyler söyledi. Beyaz ceketli de kadına yol göstererek adamın masasına oturttu. Adam nezaketen ayağa kalktı ve kadının oturmasından sonra o da oturdu.
Adam kadına, rakı içmeyecekse başka bir şey söyleyebileceğini ve hemen konuya girmek istediğini söyledi. Adamın görünüşünden ve sözlerinden yeteri kadar ürkmüştü,hatta içinde kötü şeyler olacakmış gibi bir tedirginlik vardı. Kadın alkol almak istemediğini, zaten çağrı telefonundan beri kendinde olmadığını, konuya bir an önce girilmesinden yana olduğunu, lisanı münasiple adama aktardı. Adam sesini ayarladıktan sonra; kadının gözlerinin içine bakarak konuşmaya başladı. Kendinden emin ve soğuk bir sesi vardı. Bak güzelim dedi. Sabaha kadar oturup senaryoyu bitirdim. Sana da o jigoloya da başrol var. Aramıza girdiği için ona rol vermeyeceğimi zannediyordun beklide. Seni hala sevdiğim için sana olumsuz gelecek bir hareket de bulunamam. Senaryoyu ilk defa da sana okumamın sebebi beğenmediğin yerler
üzerinde tartışalım, gerekirse çıkaralım diye, dedi. Beş yıl süren seviyeli bir ilişkileri olmuştu, ta ki altı ay öncesi ondan daha genç ve oldukça alımlı, bir erkeğin aralarına katıldığı günlere kadar. Genç kur yapmasını iyi biliyor, hiçbir fırsatı da kaçırmıyordu. Kadınlar beğenilerin sık tekrarlanmasından mutlu olduklarından; kadının kalbi de yavaş, yavaş ona doğru kaymıştı. Hem senarist hem tiyatronun büyük ortağının, gözü önünde sevgilisi partner değiştiriyordu. Çok kıskanç olduğunu, bu ilişkinin bitmesine kolayca evet demeyeceğini, her şeyi yapabilecek durumda olduğunu defalarca kadına ima etmişti. Kadın son aylardaki bakışlarından ve soğuk davranışlarından tedirgin, hatta korkar olmuştu. İçi içini yiyor ama kimseye, sebebi ortada olmayan bir korkudan bahsedemiyordu. Kadın bu yakın ilgiden de şüphe ediyor, merakla senaristi dinliyordu.
Sonbahar ve bir olay
O akşam yemekten sonra kalkmış, televizyonu açmış, biraz önce ısıttığım bulaşık suyunu, bulaşık sepetinde dünden beri bekleyen yemek bulaşıklarının üzerine yavaş yavaş döktüm. Bir gözümle mutfak masasının duvarına monte ettiğim seyyar rafın üzerindeki
televizyon da ki kalabalığın üzerindeyken; kulaklarımda anten gibi çıkacak sesleri almaya hazır hale gelmişti. Kameralar polis müdürünün üzerinde odaklanmıştı. Bir yandan bulaşıkları yıkadım, bir yandan müdürün söylediklerinin bir kelimesini bile kaçırmamaya çalıştım. Kim ne derse desin, toplum içinde korku yaratan anarşik olaylar hep ilgimi çekmiştir. Beklide meslek icabı böyledir. Orta halli mahalli bir gazetenin polis muhabiriyim. Görevimiz sabahtan akşama kadar emniyette bekleyip haber yakalamaktır. Haberleri diğer gazetenin muhabirini atlatıp verirsek maaşımıza küçük bir zam da gelebilir. Atlatma haber yapmak, erken haber almak için emniyette kilere sabahtan akşama kadar çay, kahve ısmarlarız. Müdürlere hele, yapmadığımız yağcılık kalmaz. Bazen fazla sıkıcı olup azar işittiğimizde çok başımıza gelir. Bir ay öncesi bir gün şehrin büyük bir bankası soyulmuş ve hiçbir iz bulunamamıştı. Yüklü sayılacak bir meblağ kayıplara karışmıştı. Emniyet görevlisi dışarıda baygın bulunmuştu. Daha sonra görevlinin anlattığı şöyleydi:
O cumartesi akşamı içerde otururken birden bire bankanın camları kırılmaya başlamış. Görevli camları kıranı yakalamak için silahını çekip, kapıdan çıkışıyla kafasında sert bir darbe hissetmesi bir olmuş. Kasanın açılmasında çelik matkap kullanıldığı, kasaların üzerindeki matkap deliklerinden anlaşılmıştı. Bu işin o kalın kasaya birkaç delik açabilmek için, en az 5-6 saat aldığı polis tarafından iddia edilmektedir. Daha sonra görevlinin uyan-maması için de kloroform kullanıldığı, bırakılan pamuğun tahlilinden anlaşılmıştı. Polisin yaptığı bütün araştırmalara göre. Suçluların en az iki kişi olduğu tahmin edilmekte idi. Camı kıran ve görevliyi bayıltan kişilerin ayrı şahıslar olması gerekiyordu. Şehre gelen yabacılar otellerin poli kayıt defterleri taranarak bir şüpheli gözaltına alınmıştı. Otelde kaldığı ilk günlerde yemeği otelde değil de ucuz olsun diye çorbacıda yiyen bu şahıs, otelcinin polisteki ifadesine göre yarı ekmeğe bana mısın demediği gibi, garsonlara da hiç bahşiş bırakmamış. Ancak son günlerde hem otelin lokantasında kuzu kızartmanın yanın da hindi dolması yemiş. Birkaç defa da at yarışlarında görülmüş. Görenlerin polisteki ifadesine göre yüklü de para kaybetmiş. Polisin ifadesine göre, şüpheli üzerinde son teknoloji teknikleri uygulanınca dili çözülmüş. Her ne kadar çığlık sesleri duyulsa da polisin bunda hiçbir katkısı olmamış. Yine suçlunun ifadesine göre pejmürde kılıklı elli yaşlarda görünen bir berduşa, belli bir para karşılığı camları kırdırmış ve görevli dışarı çıkınca, arkadan kafasına vurmuş. Gerisi anlattığım gibi. Polis şehirdeki bütün evsiz barksızları, bütün berduşları tek tek taradığı halde suçlunun eşkaline uyan suç ortağı berduş bulunamadı. Televizyonda emniyet müdürü onu bulmak üzereyiz, çember daralıyor. Bir yere kaçamaz diyordu. Bildiğiniz gibi suç dosyasının kapanması için bütün suç aletlerinin ve suçluların bulunup yargı önüne çıkarılması gerekir. Bulaşıkları bitirip kendime bir kahve yapıp koltuğuma yaslandım. Kitabımı okuyup yatmayı düşünüyordum. Ertesi gün pazardı ve ben Pazar günleri açık havada, parklarda gezmeyi çok severim. Saat 23.00 e gelirken göz kapaklarım ağırlaşmaya başladı. Kaldığım yere ayraç koyarak kitabı kapattım. Yatak beşik gibi gelmişti gerisini hatırlamıyorum.
Sonbaharın sesi, rüzgarların sarı yaprakları dallarda sallaması veya yerlerde hışırtıyla sürüklemesinden başka, âşıkların parklarda el ele gezerken, sararmış yapraklı ağaçların altındaki banklara oturup, aşklarının romantizmini kuvvetlendirirken de duyulur. Artık gelmiştir. Hüznünü ve romantizmini hissettirmeden kovalasanız da gitmez. Aşkların en büyüğü bu mevsimde yaşanır. Okuduğum romanlarda -ki sizde okumuşsunuzdur o tip aşk romanlarını.- aşk doğuşu genellikle doğanın uyanmaya başladığı, çiçeklerin açıp, havaların ısınmaya başladığı, dallara su yürüdüğü ilkyazda, insanların da kanları kaynamaya başladığı
Çocukluğumun en güzel
Anıları seninledir.
O günlerden beridir
Seni asla unutamadım.
Sıkca Görüşmesek de




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!