Kaşlar çatık şakaklar titrek ama içinde yufka yürek
Akıl rehberiydi kimseyi incitmezdi isteyerek bilerek
İkinci harbi umumide Devlet demir yollarında askeri memur
Anadolu’muzun çoğu kazalarını dolaşmışız bir, bir
Çamlıbel istasyonunda kışın ayılar, kurtlar, inermiş
Ablam kucağında, annem koyundan süt sağarmış
Karımla Üniversitede tanışmıştık. Aslında okulun en havalı kızlarındandı. Ben o sıralarda kız arkadaşı olmayan kendini derslerine vermiş, en
kısa yoldan okulu bitirmek mecburiyetindeydim. Orta halli, dört çocuklu bir memur
ailesinin üçüncü çocuğuydum. Ailemin ne özverilerle beni okuttuğunu biliyordum.
Bu nedenle kızlarla harcayacak bir liram bile olmadığından, eğlencelerden ister iste-
mez uzak duruyordum. Bir gece evden aldığım bir telefonda babamı kaybettiğimiz ve
metin olup; ona yakışır bir evlat olarak okulu bitirmemin onun ruhunu mutlu edeceği,
Emercesine derin derin, son bir nefes çektikten sonra, izmariti kaldırımda ayağıyla kayboluncaya kadar ezdi. Gökyüzünde insanı rahatsız eden temmuz güneşi; yaptığı işten zevk alıp, sırıtıyor gibi geliyordu adama. Sağ elinin tersiyle alnında tomurcuklanan terini sildi. Soğuk bir bira olsa; nasıl da içilir diye geçirdi içinden. Dış görünüşü traşlı yüzü, hafif kırlaşmış, gür kara saçları ile yaşının kırktan fazla olmadığını gösteriyordu. Elbiseleri yıpran-mış ama temiz ve ütülüydü. Masa işi yaptığını tahmin etmek için müneccim olmaya gerek yoktu. Elleri pantolonunun cebinde vitrinlere bakarak; salına salına yürümeye başladı. İçinden bazı hesaplar yapan, dalgın insanlar gibi sağa-sola çarpmaya başlayınca, kendini toparladı. Bir kahveden içeri girip, köşelerde sakin bir yerde bir masaya çöktü ve garsona bir çay getirmesini söylerken (nalet) sigarasından,ölüme bir adım daha yaklaştıran birini yaktı. Gelen çayı karıştırırken dumanı da burnundan üflüyor diğer yandan düşünüyordu.
.Biyopsi sonuçları hiç iç açıcı değil aksine karartıcıydı. Ciğerinden alınan parça, urun habis olduğunu söylüyordu. Raporu ceketin iç cebinden çıkartıp; zarfı itinayla açıp; raporu belki yüzüncü defa dikkatle okudu. Her seferinde içinden daha önce yanlış okumuş olmak için dua ediyordu. Ama maalesef yüz birinci de; diğer yüz okumanın aynısıydı. Temmuz ayında; kapalı bir mekan da; soğuk soğuk terlediğini fark etti. Artık yol ayrımına geldiğini hissediyordu. Ya kendini, bu pis hastalığın pençelerine teslim edip; ölümü bekleyecek ya da hayata daha sıkı tutunup, içinde pozitif duygular büyütecekti. “Allahtan geride yalnız bırakacak kimsem yok” diye geçirdi aklından. Onların mesuliyeti daha ağır basardı, benim sonumdan. Doktorun dediğini yaptı, önce sigara paketini çöpe atarken bir daha içmeyeceğine kesin emindi. Şimdiye kadar, kendi egosunu tatmin etmek için yaşamıştı; artık her kese faydalı olmak için yaşamaya kesin kararlıydı. Bunun da kendini sevmek, kendinle barışık olmaktan geçtiğinin bilincine varmış olarak; yaşama yeniden başlayacaktı sıfırdan.
Ölüm hiçte korkulacak bir olgu değildi. Zaten doğarken ölümle beraber gelmiyor muyduk Dünyaya? Bir yerlerde okumuştu; eski yunanda bir filozof şöyle demişti: “ Ölümden korkmaya hiç neden yok çünkü; biz yaşarken o yok. O geldiğinde de biz yokuz.”
Sivil toplum kuruluşlarından çalışması uygun olanları düşündü. Sağlık kuruluşlarında görev alması daha uygun olurdu; hem de onlara örnek bile olurdu. Mesaiden artan zamanlarını topluma, faydalı olmaya adamayı düşündü. İyi şeyler düşündükçe içi içine sığmaz olmuş, bir tür sevinç dalgasına yakalanmıştı. Çayın parasını garsona öderken; bir eliyle de raporu iç cebine yerleştirip kahveden caddeye çıktı. Eve yürüyerek gitmeye karar verdi; yorulursa bir dolmuşa binerdi. Belki on beş yıldır bu kadar yol yürümeyi düşünmemişti. İnsanların arasında olmak, yaşam duygusunu ateşliyordu Daire de Muhasebe memuru Hasibe hanım geldi, aniden gözlerinin önüne; dar eteği ve dolgun göğüsleriyle. İri ve kara gözleriyle manalı manalı bakışı ve maaş alırken ki imalı sırıtışı ile karşısındaydı. Iskaladığı bir konu, şimdi bu hasta zamanın da; niye kendini ısrarla hatırlatmaya çalışıyordu? Bilinçaltının derinliklerine atılmış, bastırılmış bir konu kendi egosu tarafından mı hortlatılıyordu. Yoksa benim evliliği düşünme zamanım geldi mi? Hastalığımı saklamam dürüslük olmaz diye düşünmeye devam etti. Hem yürüyor hem düşünüyordu ki; kolunda bir çiçek sepetiyle bir Çingene, yolunu kesti ve çiçek satmak için laf kalabalığına başladı. Adam elini cebine attı ve bir demet karanfil aldı. Hasibe hanımı düşünürken; çiçek hayalindeki manzaranın tamamla-
yıcısı olmuştu. İçgüdüsel olarak aldığı karanfilleri derin derin koklarken; aklından Hasibe hanımı geçiriyordu. Evin, bir sürü eşyası yenilenmek isterdi; evlilik düşünülürse. Kız isteyecek kimsem de yok, bana kız vermezler. Acaba daire müdürüne söylesem kabul eder mi? Beni takdir etmişti; işe erken geldiğim için. Ama bir kere de kızmıştı; sarhoş geldiğim için. Ben niye kendi kendime gelin güvey oluyorum ki; daha ortada fol yok, yumurta yok.
Diye mırıldandı. Hayata iyi bir başlangıç yaptığını düşündü.
yağmurdan kaçmaya çalışan çift
yürüdü saçak altına geceye yaslanarak
göğüs kafesinde ki kurşun asker
kalk borusu yerine yat borusu çalıyordu
İçindeki közü de söndürmüştü yağmur
Yıldızlar sanki ipin ucunda sallanıyordu
Baba Nasihati
Babası ile dertleşmesi, daha doğrusu; bir çıkış noktası bulabilmek için, onun deneyimlerine başvurmayı düşünmesi bile, hala evliliğinden vazgeçmediğinin bir ifadesiydi.
Delikanlının annesi de sadece dinler ama fikrini söylemezdi. Her zaman ki gibi sen haklısın tabii der, fikir ileri sürmezdi. Önceleri bu durum yaşlı adamın hoşuna gitmemiş de değildi.
Zamanla sığ münakaşalar ve surat asmalar başlayınca, oda bahaneyle akşamları dışarı çıkıp
Bir iki kadeh atmaya başlamıştı. Bu olay münakaşaları daha da arttırmıştı. O da kadehi akşam yemeklerine çevirince sürtüşmeler artıp ilişkiler eskimeye başlamıştı. Oğluna döndü ve Gece boyunca yolda geldiğini ve yorgunsa bir iki saat uzanmasını söyledi. Delikanlı uzanınca o da eski günlerine döndü.
Sen kaderimsin alnıma yazılan
Felaketimsin kalbime kazılan
Sevilip de sevmeyi bilmeyensin
Yıldızlar gibi erişilmeyensin
Gül yüzüne bakar hayran olurum
Kuşlarda eşsiz gezemezler
Bizim gibi muhabbet
çay kahve sohbet edemezlermiş
Onlarda severmiş delicesine
Onlarda ölüme gidermiş
Adam vurup mapusa girermiş
Bilinmez gündüzlere gebe gecelerde
Kırık kanatlarıyla yıldızlara yükselen
Pembe hayal kuşlarımın yerine
Leş bulmuş akbabalar gibi
İçime yerleşen kemirgen kuşkularım
Gece kuşlarıyla meçhulden gelen
Bir Aşk Masalı (1)
Yanakları al, al olmuş
Kaygısından ateş basmış
Ya heyecan ya merak
Ya gelmezse ne olacak?
Birini sevince insan…
Sırıl sıklam sevmeli,
iliklerine kadar.
İnsan sevince başı göğe ermeli.
Öyle sevmeli ki; Uzanınca
eli yıldızlara değmeli.




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!