Oyun bitti...
Yağmur akıttı makyajlarını yüzlerin
Masken düştü
Sobe!
saklanma sırası bende....
Yum gözlerini
Çık gel...
sıyrıl yalancı maskelerinden yaşamın
soyun...
kutsayacak seni nehirler
çoğul bir yalnızlığa sürükleniyoruz zamanda
katılmalı mı her zaman orkestranın ritmine?
Sustum
Gerisi yolculuk…
Alaca bir akşamüstünden geçiyoruz…
Camına taş isabet etmiş bir trenin böğürtüsünde
gülümseyen çocuk yüzleri…
usulca uzaklaşıyoruz…
Yağmura karıştım
Düşüyorum şehrin üzerine usul usul
Yıkıyorum kırmızı kiremitlerini koca şehrin
Yıkılıyor şehir
Yıkanıyor umutlar.
Güneşte tekrar kurumaları için
Kağıttan gemiler yüzdürüyor
Annesinin çamaşır leğeninde bir çocuk
62’den tavşanları
düşlerinin arka bahçesinde...
ansızın gelen
Her yeni gün bir şiir büyüyor içimde
Bir martı güneşe kanatlanıyor…
Mevsimsiz çiçekler boy veriyor eteklerimde
Bahara dönüyor bütün mevsimler…
Sen ki uçsuz bucaksız bir deniz!
Ilık esen imbatlar…
Geceyi kuşandım...
Gündüzler yavan anlatmaya bir düşü
Geceden seni çıkarsam ne kalır?
Hüzünleri rafine bir yaşam...
Ve
Kandırmaca mutluluklar denizi...
Dolaşıyorum şehri
siyah beyaz fotoğraflarında geçmişin
tramvaylar geçiyor orta yerinden
ve siyah beyaz tebessümleriyle insanlar
mahşeri bir kalabalık caddelerde
şehir hatları vapurunda sarmaş dolaş aşıklar
İri kahve gözleriyle bir çocuk
Tüm çocukluğuyla koşturuyor oradan oraya.
Bir banka tünemiş yorgun bedenim.
Ruhum güvercinleri yemliyor bir camii avlusunda.
Az ilerisi sahaflar çarşısı
Buram buram kokusu geliyor burnuma
Tanıdık geliyor yüzün bana
Kirpiklerinde takılıp kalmış kelebekler bir yerlerden aşina
Zamanın seyri seferlerinde yitirdiğim
Eski dostum
çocukluğum.....
O kadar saf ve temizki anlatamam şiirleri tutku haline getirebiliyor insanı o belki bilmiyor fazla benim onu takip ettğimi ama onun okumadığım şiiri yok tarzını çok seviyorum...
Merhaba dostum...