E be adam…
E be adam madem biliyordun
Hezeyanlarını, hiddetlenen gönlümün,
susamışlığımın tenin ötesindeki sevdasını
okuyordun gözbebeklerimden,
Hayallerimi kuşa çevirip, gittin sanmıştım,
Hasretin ağına boyayıp günlerimi,
Zevki sefana yelken açıp, hem de umarsızca,
sildin sanmıştım…
Yalnızlığı şerbet diye içip, bin kez yanmıştım.
Sitemin sıfırlandığı, kuşkunun bitirdiği noktada,
Ben duygularımla sevişirim önce,
Sonra ten aracı olur bu zevke,
Ruhumun en ince tellerini,
Çalıp ellerinle,
Dudaklarıma bal akıtmalı,
Ateş gibi yanan dudaklar,
Hani hasretin kör kuyusunda,
Dünya sana, sen dünyaya küsersin ya,
Mecbursundur ya ona, sesine,
Sende beni öyle ara…
Mahcup, utangaç, sevgi dolu,
Kendini kaybetmiş deli dolu,
Yanılmışız iyice anladım
Aşk dedikleri bir tür kandırmacaydı belki
Duygular vakumla çekilmiş bu devirde.
Gönül diye bir şey yok her bedende.
Hani o sevda öyküleri,
Üzerine yazılan romanlar,
Güneşin ilk ışıkları,
Oynaşırken su yüzünde,
Raks ediyordu,
Bir peri kızı,
Ilık, sakin denizde,
Bir melodi tutturmuştu,
El değmemiş günlerin, canı yakan çığlığı,
Seven gönlümün sana, hiç bitmeyen açlığı,
Büyüyen hasretimin, dilsiz utangaçlığı,
Kalbimde derin yara, bilemezsin sevdiğim.
Benzemez naylon, içi boş, kof sevdalara
biliriz biz, seversek cananın kadrini.
Bir selam verme, gelip de görme,
ne deyim sevdiğim, canın sağ olsun.
Gücense de içim, boş vermişliklerine,
Okumuyorum,
toplayıp yerden,
sakız fallarını,
artık...
Koparmıyorum,
yapraklarını,
Eziyet yeter cana, var git işine gönül,
Söz ver gitme bir daha, yarin peşine gönül,
Nazlı yar aldırmadı, aşk ateşine gönül,
Senin gibi yanmadı, kapan içine gönül,
Kapat tüm kapıları, koşup gelmesin bir gün,
Görmesin canda harı, oysa kalp nasıl üzgün.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!