Aç toylar uçar
Geride yavruları
Yarım İstanbul Hacer
Yarım Almanya Ali.
Donar kalır kum çakıl betonlarda
Ayrılmalar birer kaçış gibidir
Alışmış bir kedi varsa
Kedi yokken gitmeli
Ya da bizden bıktığını
Bilmeli, gitmeli
Kız kaptırdı gönlünü
Sevdiği oğlan kalpsizin biri
Alay etti güldü...
Hiç aşka gülünür mü?
Ne çare, cahil aklı
Cendere bu yaka, yüz
Kızarır, boyun
Damarlar şişer,
Düşmeler fırlar gider.
Korda dar
Şaştı akl
Aşk koyduk ad.
Yakındı ayrılıklar ney
Geçti sesleri
Meşk koyduk ad.
Kilimde incir çekirdekleri –parlak, pahalı
Elmaslar yerine çekirdek– süs, avunma.
Hatta soluk, ucuz boncuklar olabilirdi,
–Cam boncuk, incir çekirdekleri – süs, avunma.
Gezdir parmaklarını: Pürtük! Çünkü üzüm çöpleri…
Aptallığımızdan kalma üzüm çöpleri, armut sapları.
Kaç yaş yaşadı umutlar
Uçup gittiğinde
Girdiğim yas törenleri
Sahiden girdim mi?
Yüzdeye vurunca
Biliyorum ayıp ve mânasız
Ama peşlerinden gidiyorum
Gezmeye çıktıkları vakit
Ana kız.
Utanır da belki
Neyi mi kurtarır yıkılmış soluyorsa
Hızlı arkada trafik
Güç kesildi
Artık onca beylik.
Artık ne bilinmedik
Yaşlılık, bıkıldı
Zaman geçer: Bir kitap
Çevir sayfalarını.
Yok bu çölde
Bittikçe baştan
Behçet Necatigil tabiri caizse şiirimizin ordinaryüs profesörlerinden. Edebiyatla çok içli, dışlı bir insandı. Edebiyat onun tam anlamıyla hayatıydı. Böyle bir şair, bir daha dünyaya zor gelir.