Kırışıp solarken şu ömrün yüzü
Makyaja batmanın zamanı değil
İçini yakarken bu devrin közü
Fiyaka atmanın zamanı değil.
Felaket asrında attığın caka
Kamer dağı buz tutmuş
Erimiş binlerce yıl
Nil olup çağlamış
Firevun'ların kirini yıkamakta
Hala bitirmedi bitmedi gitti
Dalgalanan saçlarınla gidişin
İpek zülfün tepelerde yel olur
Yaylalardan ovalara inişin
Çalılıklar bile olsa gül olur.
Yâre uğra dost lehinde konuşsun
Göklerde kayarak gitti bir yıldız
Anlatmak istedi bana sırrını
Sessizce dedi ki şu muhbir yıldız
Bu tarzda bildirdim sana sırrını.
Bahçeye koşarak çıkıp da baktım
Henüz her şey bomboş/
bir de ortalığın ortası sessizdi..
Hâsılıkelâm kıskıvraktı karanlık.
Zaman gözsüz olduğu sırada;
Kendinden önceki zamana bakındı.
Ölenle ölünmez deseler bile
Farkı yok firakın ölümle şimdi
Sonunda unutup gülseler bile
Acımı yazamam kalemle şimdi.
Hançeri kim yemiş her gün döşünden
Bir zamanlar ben..,
Annemin karnındaydım..
Şimdi ziyaret için/
annemim kabrindeyim.
Bu dünya meydanına sağ çıkmıştım,
Ama bu meydandan sağ çıkamayacağım.
Nereden nereye gelmişim bakın
Ömrümde inişe geçtiğim zaman
Yaşımın çoğunu silmişim bakın
Ölümden korkarak kaçtığım zaman.
Dönüşü olmayan yoldu bu yolum
Ölüm hala ölmedi.
Kabir kapısını kapatan olmalıydı
Soğuk ve nemli bir esintiydi sanki
Ölümün keşif kolları olan hastalıklar
Hatta askeri müfrezeler vardı
Müsibetler ve beliyyeler için..
Herkesle birlikteydik ölürken.
Ama yine tek başıma ben;
Yalnız ben olarak yaşadım,
Yine ben olarak ölecektim.
Hazırlık yapıyorlardı.
Üstadım kaleminize, gönlünüze sağlık.
Sizi okumakta zevk alıyorum
Sağ olun
Var olun
* Saygıdeğer büyüğüm Bedri Tahir Adaklı üstâdımıza aşağıdaki şiirimi antolojide seven tüm dost ve arkadaşları adına ithaf etmekten mutluluk duyarım. *
Saygıdeğer Büyüğüm BEDRİ TAHİR ADAKLI
Dostluğu mutlu eden,mütehassis insandır
Onun hep kullandığı çok tatlı bir lisandır
Önceden ...