Kucaklaşın
Sıkıca yürekten
Çıkın gurur kafesinizden
Sıcaklaşın
Bir gün pişmanlıksa beklenen
Bir sınav telaşı sarsa bedenimi
Bir soru olup titretsen beni
Uğraşıp çözersem eğer
İyice tanırım seni
Ayrıntılarda gizledin kendini
Gökyüzü ağlar durur
Rüzgar ıslığını çalarken
Çileden çıkarır yaptıkların
Mevsimler değişir öfkesinden
Med-cezir yaratır hayatımda
Merhaba!
Herkese merhaba
Hışırdayan yaprağa
Vızıldayan sineğe
Miyavlayan kediye
Herkese her şeye merhaba
Terk eyledi sevdam beni
Arkasında kor bıraktı
Yanıp yanıp gidem diye
Uzanan bir yol bıraktı
Göz kamaştıran güneşti
Bir tebessümle başlar aşk
Gülersin
Sonra çarpar seni sevdan
Yanarsın
Ve yaktıkça seni hicran
Pişersin
Nasıl bir gençlik yetiştirmek istiyoruz?Bu konuda yeterince net miyiz? Toplumdaki değişik kesimlerin kriterleri veya idealleri birbirine yakın mı?Peki ülke gençleri ve dünya gençleri yeterince tahlil ediliyor mu?Anketler analizler yapılıyor mu?Tüm bunlar sağlıklı bir planlamaya dönüşüyor mu? Sorduğum hiçbir sorunun cevabı tatmin edici bir 'evet' değil bence...
Bu ülkede dindar bir gençlik yetiştirme ideali var.Vatansever bir gençlik ideali de var,sorumluluk ve vefa duygusuna sahip bir gençlik isteyen de var;Geleneklerine,örfüne,tarihine bağlı milliyetçi bir gençlik isteyen de..Sorgulayan,insanı merkeze alan,evrensel düşünen,dayatmacılığa karşı yaratıcı insan yetiştirme hayali de var.Peki bütün bu istek ve idealler ,ülke ve dünya gerçekleri esas alınarak bir süzgeçten geçirilebilmiş mi? 'Hayır' . Analizler yapılıp bunun ışığında 50-100 yıllık eğitim projeleri siyaset üstü bir özen gösterilerek hazırlanabilmiş mi? 'Hayır'.
Ortaöğretim kurumlarımıza bakıyorum da hiç bir uygulama tarafsız bir harmandan oluşan ideal bir gençlik yetiştirme amacında görünmüyor.
Buraya geldiğim ilk günden beri Karadeniz'in çilekeş kadınları dikkatimi çekiyor,Göz önünde olan ve hep çalışan kadınlar...Sabahın köründe ben okula giderken ağaç diplerini çapalayan kadınlar,Kasım ve aralık ayı boyunca sırtlarında odun çeken kadınlar...Çocuk bakan, ev süpüren yemek yapan kadınlar..Bir sırığın iki ucuna taktıkları kovalarla sokak çeşmelerinden su çeken kadınlar.yaz boyunca fındık tarlalarında fındık toplayan kadınlar. ''Sonbaharda Beldenizdeki Kış Hazılıkları.'' başlıklı kompozisyon çalışmasında çocukların neredeyse yarısının yazısında 'ODUNLAR KATIRLAR,KADINLAR VE ARABALARA TAŞITILIR.'ifadesinden anlaşıldığı kadarıyla çocukların gözünde bile bir yük hayvanı gibi görülen kadınlar...
Biraz da erkek cephesine bakmak lazım.Erkekler ne yapıyorlar derseniz: Nahiye merkezine inip akşama kadar kağıt oyunları oynuyorlar. Meyhanede içki içip eve yarı sarhoş geliyorlar.yemekleri beğenmeyip ya da başka bahanelerle eşlerini dövebiliyorlar mesela... Çocuklarını da tedirgin ettikten sonra sızıp kalıyorlar. Bu rutin hep böyle sürüp gidiyor.Bütün erkekler böyle değil tabi ki.Ama çoğu erkek çoğu zaman böyle bir görüntü veriyor.
İşin ilginç tarafı kadınların da bu yaşamı kabullenmiş olması...Hem o kadar kabullenmişler ki,eşine yardım eden erkek, onlar tarafından da alay konusu oluyor.
Bir şair arkadaşım sordu bir gün
''Bazen merak ederim seni; ne okursun
Kimden beslenirsin? ''diye
Soru kendime getirdi beni.
Sahi! Ben kimdim,neleri nerden almıştım,
Hayat soframda ne vardı? sorularını sordum kendime
Palavra deyince Nusret gelir aklıma.bu güne kadar tanıdığım en usturuplu palavracı odur.Hani bazı insanlar ortamını bulamadıkları için yeteneklerini ucuza harcarlar ya! O öyle biriydi işte!...yüksek dozda kurgu yeteneği ile iyi bir öykücü ya da iyi bir senarist olabilirdi bence. O özellikle yaşanan olayları uyarlama,kahramanının yerine kendisini koyma,gerekli süslemeleri yapıp onu anlatmaya hazır hale getirme konusunda müthişti.
Biz Nusret'i tanıdığımızda üniversite üçüncü sınıftaydık.Bir öğrenci evinde üç arkadaşla kalıyorduk.kaldığımız ev ,üç oda bir salon kocaman bir evdi.Mezun olup giden bir arkadaşımızın yerine yeni bir öğrenci aradığımızda karşımıza çıktı.Kantinin panosuna astığımız ilanı okuyup bana gelmişti. Daha tanıştığımız ilk gün bir kaç macerasını dinledim. Aslında kendisine ait bir evi varmış da!... Babası üniversiteyi kazanır kazanmaz ona kalması için bir apartman dairesi almış da!... O sözüm ona yalnız kalmayı sevmediği için evini kiraya vermişmiş de!.. Falan filan...
Neyse Nusret'le evdeki ilk günümüzün akşamında birer konuşma esiri olduk.Dinlemeye mahkum tutuklular gibi Nusret teslim aldı bizi.O anlattı biz dinledik, o anlattı biz dinledik.Bilmem kaçıncı hikayenin ortalarında: ''Arkadaşlar, yarın okula gidecez; yatalım artık!'' deyince susturabildik onu.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!