Verme bana cennetin,
Senden huri istemem.
Bu ömür bana kâfi,
Fazlasını istemem.
Acı, keder, şekavet,
Siyahta gizlenmiş,
Beyazda nurlanmış,
Şarda niran saçmış,
Aşkın oduyla yana yana,
Özünden tekrar cana varmış.
Karanlık çökecek,
Gönlümün gurûbu inecek.
Gurûba karşı o el hep kalkacak,
Elbet bir gün bu gönül perdesi kapanacak.
Biz ki lâ'l şarap ile hem-peymân oluruz,
Zevki sefadan dem vursak da Hakk’a yâr oluruz…
Sen ki aşk deryasında yolunu şaşırmış fâni,
Dersin ki kime gönül versem tutar ateşimi…
Vurdum ab-ı hayatın rengine,
Boyadı gönlümü tarifsiz bir sevgiye.
Gün desen gün batımı,
Renk desen alacakaranlık gözlerime.
Heyhat zamansız buldum seni,
Ezeli ve ebedi
İki sevdam var
Biri umman
Diğeri asuman…
İkisine de daldım
Umuda giden bir düzlük saçların,
Beyaz teninde ruhumu aklayan,
Kurulmamış hayalleri saklayan,
Çocukluğum senin ürkek bakışların.
Uzansam yakar ateşin bedenim,
Yak!
Yak beni der ruh,
Yaklaştıkça O’na…
Bilse,
Kemale erse,
Yanan, yakanın yansımasıdır aşkın deryasında…
Sevgi mağduru yalnızlık,
Kelepçeli ellerde adı mahpusluk.
Sevdasında hep acı, hüzün ve hasret,
Sebebi özlem mi, heves mi yaşanılan bu illet?
Çiçek misali tomurcuklanmış,
Ehlibeyt yoluna olursan talip
Eline beline diline sahip
Özünden ikrarın, Hakk için verip
Muhammed Ali’yi mürşit eyle sen
Gaflete kapılıp münkire yakın
Ozan Gaybeti hem cansın hem de canân