Maskeli kemancı, gizliyor acımı
Kemanın nağmesi, yaralar canımı
Dostumu bileyim, göstersin vefayı
Aşikâr olsun söz, kör kurşun olmasın
Titrer parmakların, kemanın telleri
Vakitsiz bir insanım,
Vaktin bilinmezliğinde,
Gözlerimi kapadım,
Karanlık geldi hep karanlık…
Aysız, zamansız, uçsuz bucaksız…
Ağlara takılan balıklar gibi
Gençlik, meltem-i deryadır kum tanelerine dans ettiren,
Yaş geçti mi, ne yapsan tutulmaz kum saatinden dökülen.
Bedeni bihaber, hasretidir ruhun tutulmuş rind-i şeydaya,
Ne kadar çabalasa aşk-ı devran, mani olamaz kati vuslata.
Lalezâr içinde gözlerimi kamaştıran beyazın,
İsmini hecelerken aklımı karıştıran bakışın.
Dallarında boğum boğum tomurcukların,
Yapraklarının rengidir ruhundaki saflığın,
Ay teninden saçılır, ruhumda filizlenir varlığın.
Edebi, arsızlardan satın aldık,
Bu yüzdendir edepsiz kalmaları.
Sükût ile ödedik bedelini,
Marifet sanırlar çok konuşmayı.
Terbiyeyi, aklın aynası bildik,
Gözlerinde hapsolmuş mavi ufuklar,
Ruhunun rengini yansıtır alkım tonlar.
Aşkta serenat misali libasta kırmızılar,
Eşsiz güzelliğini ancak kar beyaz saklar.
Gün batımında kızıla açan sarı saçlar,
Bakışların sevgiye mültecidir,
Tavırların devrim öncesi suspus.
Söylemlerin özgürlüğe gebedir,
Tahliye umuduyla bekler mahpus.
Duruşuna hükmeden idelerin,
Aşkın carına ne deyim
Hakk’ın emridir bildiğim
Yârin elinden dileğim
Bir bade bir de nefesin
Vefasız kula ne deyim
Niye sorarsın;
Ruh ikizi miyiz diye?
Ne söylesem boş…
Sen ki;
Güneşle doğan
Mavilerde kaybolan
Biraz peynir, ekmek, soğan, sarımsak ve lâ'l şarap,
Sonra ne yap yap, ruhunu o ana bırak.
Meltem-i derya, kızıla boyayacak aşkın rengini,
Gönlün bezm-i âlemde bulacak dengini.
Dalınca terennüme, o an duyacaksın aşkın ehlini…
Ozan Gaybeti hem cansın hem de canân