Plevne, Akka, Çanakkale, Sakarya…
Türk, olmadı köle; olmadı parya…
Gâzi’nin işaret parmağındaki
Gönül verdi, o mübarek muştuya.
Âh yavru vatan, canım vatan, Kıbrıs
Lâmekânlarda gibisin,
Neredesin ey sevgili?
Benden yana muzdaripsin,
Bıkmışsın herhâlde belli.
Akşamın serinliğinde,
Gerçekte bir hiçim, her şey değilim
Her şeyi var eden “bir”e meyilim
Asilik ne demek, ben bir ehilim
Kuran’da, sünnette kaybolmuşum ben.
Bilgelik, bilmediğini bilmekse
Yorgun argın akşamlarda
Dizlerinde dinleneyim.
Her gece, sabaha kadar
Gözlerinde demleneyim.
Hayaller kurup, tozpembe
Akan gözyaşı, dökülen kanın,
Arşa çıkmış canhıraş figanın,
Zulümden bıkmış onca insanın,
Hesabı sorulacak mı Tanrım?
Bakû’de tankla çiğnenenlerin,
.
Hilâlin kaderi budur.
Hilâl kaşlar, ağlayan gözleri avutur.
Varsa, gittiğim yolda kusur
Sokağımı çıkmaz eyle Ya Rabbi!
.
Kıvamlaşmış bir ıstırabın çıkmazında
Ak şafağa kesince alacakaranlık,
Bir olasılık doğdu gönlümde
On yedi yılın ardından
Yıldızları andıran.
Kırklar aşkına,
Gök koynunda sevgilinin,
Meltem kokan kollarında,
Sütten beyaz çarşaflara
Uzanır tuzlu teniyle,
Sere serpe, yalınayak…
____________Hoyratça
Üstad-ı fikir, mutad-ı zikir Necip Fazıl büyüğümüz, bir şiirinde:
“İnsan bu, su misâli, kıvrım kıvrım akar ya
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.”
diyor ya hani; misâl, o misâl canlar…
Ecel, sorar adama ‘kaç ömrün var’ diye…
Öyle ya, kişioğlu kaç ömürlük sermaye ile donatılmış?
Varın söyleyin güneşe,
Sakın ha sakın doğmasın.
Ruhum, geceyle pürneşe
Karanlıklar yırtılmasın.
Ömür bitmiş bir nefeste.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!