Otuza üç kala…
Kalabalık yalnızlığım benin,
Koynumda büyüttüğüm…
Büyümeye boy verdiğim hüznüm…
Oy benim kimsesizliğim…
Gerisi yok,
Silik bi gözyaşı,
Verilmemiş-alınmamış fotoğraflar
İçilmemiş bi kadeh rakı,
Yarımca sevişmeler…
Çokça olamasa da,
Düşünüyorum seni azca,
Gelişiyor dünya,
Teknoloji kokuyor çayımız…
Oh ne şeker….
Çıkarın en ince buluşunda,
Nefret gerginleştirir ki zekayı…
Koparır meyveyi dalından;
Zülüflerim tel tel düşer gerdana
Kirpiğin kaşına değmesin yeter
Aşkına yanmışım oldum divana
Gönülden uzağa düşmesin yeter
Vuruldum boyuna kara gözüne
Her şeye bir sebep yakışmış;
Şeker tadında,
Sade acı,
ve acı…
Avazımca susuyorum artık..
Çığlıklarım beni yakacak;
koca bir ömür geçiyor avuçlarımdan
su gibi, sel gibi…
son fasılda bitmek üzre ki,
meyhaneci telaşlı…
vermişiz üç beş kendimizi kedere,
şarkılarda ha babam yanık..
Dokunulmazlığın olduğu bir sınırda,
Öte gitsen vurulursun,
Geri kalsan vurulmuş…
Hep çatık kaşların
çeperine gizlenmiş..
Yazalım usta…
Yazalım ki;
İt,
Çiyan koku alsın,
Düşsün peşimize…
En zayıf noktamızdan
en özel bir tarihin gününde;
iki satır yazı yazılır,
tek bir tuşa basılır..
ve o iki satır yüzlercesine ulaşır..
ulaşılan da sanır ki,
tektir,
Çelik bir bedende,
Ruh,
Muma dönüşüyor…
O çıkmazında çakıl yazgıların,
Kimsesizliğe dönüşüyor,
Viran çehremiz…
BENİ DÜŞÜRDÜ
Şu derdime dert düşürdü
Gönlümde közün pişerdi
Yollarına güller sererdim
Güzeliğin dert düşürdü
Aysel kapılmış sellere
Sevdan düşürdü yollara
Peşinden aktım göllere
Güzeliğin dert düşürdü
Yusuf aşk şarabı içti
İçip kendinden geçti