9 EYLÜL 1922
YÜZBAŞI ŞERAFETTİN BEY RAMAZAN ÇAVUŞ
*
Çocukluğumda belli belirsiz anımsardım Ramazan (Doydaş) Çavuş’u. Madenler Mahallesi’nde Dağlıların Ramazan Çavuş derlerdi. Ne yazık ki bu kahramanın anılarını dinleyemedim. Dinleyenler de hiç not almamışlar ve bilgi paylaşmamışlar.
*
30 Ağustos Başkumandanlık Meydan Savaşı’ndan sonra Fahrettin Altay Paşa yönetimindeki süvari birliklerimiz sel gibi İzmir’e doğru akmaya başladı. Öncü kuvvetlerimizin başında İkinci süvari tümeni dördüncü alay komutan yardımcısı Yüzbaşı Şerafettin Bey vardı.
Raziye Öğretmenim
Onunla ilk kez yıllarca birlikte çalıştığımız PEV Koleji’nde tanıştık. (1999) Ben o yıl ilkokul bölümünde tek erkek öğretmendim. Diğer arkadaşlarımız bayandı. Raziye öğretmen içimizde yaşça ve öğretmenlik deneyimi ile epey eskilerdendi.
Enli yüzlü, etine dolgun bir bayandı. Yaşına karşın oldukça dinç görünümlüydü. Disiplini temel alan bir eğitim anlayışı vardı. Daha sonraki yıllarda müdür yardımcımız oldu. Öğrenci ve öğretmenlerle belirli bir mesafe koyan, ciddi olmaya çalışan biriydi. Onun koridorda dimdik yürürken, ayakkabısının topuk sesini duyan çocukların “Raziye öğretmen geliyor!..” diye köşe bucak kaçıştığını hiç unutamam.
SARIKAMIŞ DESTANI
Serde var delikanlılık çağları
Geçtik ovaları, aştık dağları
Dillerde Seferberlik türküleri
Eritir yüreğimdeki yağları.
SARMAN AZA OLSAYDI!
*
Acısıyla, sevinciyle seçimler bitti. Ben de azası olduğum muhtar adayımızla tanıtım çalışmalarında eşlik ettim.
Kapı kapı, ev ev kendi sitemiz ve çevresinde dolaştım. Çaldığımız her kapıda muhtar adayı kendini tanıtıp, yapabileceklerini anlatmaya çalışırken ben de “İhtiyar Meclisinin” gerçekten ihtiyar, ak saçlı üyesi olarak kendimi tanıtmaya çalıştım. Evimizin çevresindeki sitelerde her kapıyı açana, hoş beşten sonra:
“Belki beni de tanıyorsunuz, hemen yakındaki Söğüt Sitesi'nde oturuyorum,” diyordum.
“Tanıyorum, emekli öğretmen, kitaplar yazıyorsunuz,” diyenler olduğu gibi yüzüme bakıp, “Hayır tanımıyorum, görmedim,” diyenler de oluyordu. Ben de o zaman:
ÜÇ İSİMLİ ADAM
Uzun Emine’nin Muhammet
Bakkal Mehmet
Muhtar Mehmet
*
Dedebağı’na (Dedesil'e) girişte, Çameli yolu kavşağında biberci kahvesi vardır. Kahveyi geçince, çatısında kameriyeye benzer çıkartması olan iki katlı bir ev göze çarpar. Evin önünde, balkona ağmış asmanın gölgesinde, tahta sedirde yaşlı bir adam otururdu. Geniş ve açık alınlı, uzunca yüzlü, gevrek sesli bu yaşlı adam Dedesil Köyü’nden Dedebağı Mahallesine çevrilişin canlı tanığı olarak oracıkta tarihi bir eser gibi beklerdi. Bir zamanlar bir çırpıda dönüp dolaştığı; her karışında izi olan köyünün sokaklarını, ovasını doyasıya gezememenin ezikliğiyle, buğulu gözlerle geleni geçeni süzerdi.
Sular köpürür, sular coşar,
Çarpar başını kıyıya
Salkım söğüt eğilerek suyun yanağına
Öper usulca.
Su ve zaman birlikte akmakta...
iyi akşamlar dayıcım.şuan erkanı internet cafede zorla tutuyorum bu mesajı yazmak içinn. şiirlerin gene çok güzel kalemine ve o güzel yüreğine sağlık. sağlıcakla kalın saygı ve selamlarla....şiirlerin devamını merakla bekliyoruz..
Çocukluğumda hep Kerem ile Aslı Tahir ile Zühre
Ferhat ile şirin bu efsanleri dinleyip büyüdüm ve sanırım bu yüreğimdeki aşkı ölümsüz kıldı....