Kış geldi kentime.
Döktü ağaçlar yapraklarını.
Çıplak şimdi dalları...
Terketti beni guguk kuşum.
Duyulmuyor artık
Başladı insanla birlikte
bitmeyen bir komedya...
Yapımcı, oyuncu, yönetmen
verip de hepsi elele
çıkardılar ortaya
trajikomik bir oyun...
Kucakladı güneşin ilk ışıkları,
Sıcaktı sevdiğimin kolları kadar...
Fısıldadı usulca kulağıma rüzgâr;
'Uyan, sevdiğinin selâmı var...'
'Sevecekmiş seni sonsuza kadar...'
Yüreğim sevinçle coştu,
Oturmuş tadına varırken bahçemde
Sessiz, sakin akşamın,
Dinlerken muhteşem sessizliği
Başladı bir ses, gümbede gümbet...
Gümbede gümbet...
Çalıyordu beynimin içinde
Günaydın Güneş,
Günaydın Dünya,
Günaydın insanlar...
Günaydın gökyüzü
Günaydın evren,
Haber götürün yıldızlar.
Özlemimi anlatın ona.
Fısıldayın sonsuz sevgimi
kulağına...
Bilmezdim neymiş hasret seni sevmeden önce,
bilmezdim nasıl tutuşturur sevenin yüreğini...
Anladım dün akşam inerken gün karşı tepelere,
anladım yanmakmış hasret sevgilinin özlemiyle...
Günaydın Güneş...
Günaydın kuşlar...
Günaydın bulutlar...
Günaydın AŞK...
Yolda yürürken dün
sardı çevremi
tanıdık bir koku,
uyandı anılarım...
Yıllar önceydi
‘SENİ SEVİYORUM’ biri kısa biri uzun iki sözcük yalnızca… Ama içten söylendiğinde öylesine güzel, öylesine sıcak ki… Sanki bir sihir, bir büyü tüm kapıları açan, tüm yaraları iyileştiren, ruhu arındıran, gökteki yıldızları yüreğe indiren güçlü mü güçlü bir sihir…
Oysa ne denli cimridir bazı insanlar bu sözcükleri kullanma konusunda… Farkında bile değillerdir bu sözcüklerin gücünün. ‘Sevgiyi göstermek için sözcükler gerekmez.’ diye savunurlar kendilerini. Bilmezler nasıl bekler sevenler bu iki sözcüğü… Nasıl da susamışlardır bu iki sözcüğe…
Bazıları da bolca kullanır bu sözcükleri, bol keseden savurur etrafa, önüne gelene dağıtır mavi boncuk gibi, hiçbir bir şey hissetmeden, yüreğinde hiçbir kıpırtı duymadan…




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!