Bugün pazar,
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
Ve ben ömrümde ilk defa,
Gökyüzünün bu kadar benden uzak,
Bu kadar mavi,
Bu kadar geniş olduğuna şaşarak,
Kımıldamadan durdum.
Sonra saygıyla toprağa oturdum.
Dayadım sırtımı beyaz duvara,
Bu anda ne düşmek dalgalara,
Bu anda, ne hürriyet, ne karım.
Toprak, güneş ve ben...
Bahtiyarım.
NAZIM HİKMET
Asıl yalnız olan onlar
Hani o görkemli yaşamların içinde rahat yaşayanlar,
Bir eli yağda bir eli balda olanlar;
Şu özendiklerimiz var ya hani;
Televizyon dizilerindeki evlerde oturanlar, son model ciplere, uçaklara binenler, yatlardan inenler,
Güzel olanlar,
Yakışlıklı olanlar,
Asıl yalnızlıktan geberen onlar
Sen ey Adıyaman’ın köyünde sürgün yaşayan hemşire…
Çoğu zaman, sürgünlük bir yana, toplumun o geçirimsiz duyarsızlığı koyar insana…
Sen ey kaç yıldır işsiz dolaşıp duran, evine ekmek getirememenin ezikliği içinde, kendi acı öyküsünü yaşayan arkadaş…
Çoğu zaman, işsizlikten, yokluktan fazla insanların itibar etmemesi, eski güler yüzlerin asılması yaralar yüreği.
Bir iş bulamadığı için, hala babasından harçlık almanın yıkıklığıyla, her gün evde laf duyan genç… İşsizlikten ve evde çıkan sorunlardan çok, insanı sarsan, geleceğinin karanlık ve belirsiz olması değil mi.
Ey sobasız evlerde sürünen, istediği kitapları alamayan üniversiteli; kimi zaman “sevgilisiz” olmak daha çok koyar insana.
Güzel kızların ilgisini çekememenin kederini taşırsın, bir akşam karanlığında, yaşadığın konduya giden tenha yolda.
Evliliğinin, hayallerindeki ve dizi filmlerdeki gibi olmadığını, eşinin umduğu gibi çıkmadığını, çocuklarını istediği çocuklar olarak yetiştirmediğini düşündüğü zaman, kendini bir hiç gibi hissedip mutsuzluklara gömülen, daha çok insanın “kendisinin” istediği gibi olmadığına yanar insan; istediği okullarda okuyamadığına, istediği kültür düzeyine ve çevreye ulaşamadığına kanar. Çoğu zaman, kendini gerçekleştirememektir yalnızlık.
“İNSANIN HAYATI BOYUNCA EN ÖNEMLİ ÖDEVİ, KENDİ İÇSEL GÜÇLERİNİN VE İÇ POTANSİYELİNİN GELİŞMESİNE, ORTAYA ÇIKMASINA, KISACA İÇSEL DOĞUMUNA GAYRET ETMEKTİR. BU ÇALIŞMASININ SONUCU VE MÜKÂFATI İSE, KENDİ GERÇEK KİŞİLİĞİNİ ELDE ETMESİDİR. BİR KİŞİNİN, ELİNDEKİ BU POTANSİYEL GÜÇLERİ NE DERECEYE KADAR GERÇEKLEŞTİRDİĞİ VE NE KADARINI KULLANIMA SUNDUĞU, YANİ ÖDEVİNİ NE KADAR BAŞARDIĞI, OBJEKTİF BİR DEĞERLENDİRME İLE HEMEN ORTAYA ÇIKAR. KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRMEKTE BAŞARISIZ KALAN BİRİ, TIPKI ÖDEVİNİ YAPMAMIŞ BİR ÖĞRENCİ GİBİDİR. VE ONU, 'TEMBEL' YA DA 'BAŞARISIZ' OLARAK NİTELEMEK MÜMKÜNDÜR. O KİŞİNİN BİR SÜRÜ GÜÇLÜKLERLE MÜCADELE ETMEK ZORUNDA KALMASI YA DA ONUNLA BİRLİKTE DİĞER KİŞİLERİN VE HERKESİN DE ÖDEVİNİ YAPMAMIŞ OLMASI GİBİ BAHANELER VE MAZERETLER, BİZİM BU KARARIMIZI DEĞİŞTİREMEZ. ÇÜNKÜ İNSANIN BİR TEK VAROLMA NEDENİ VARDIR, O DA KENDİNİ VE POTANSİYEL GÜÇLERİNİ GELİŞTİRMESİDİR. KİŞİYİ SARAN OLUMSUZ KOŞULLARI GÖRMEK VE ANLAMAK, BELKİ BİZDE ACI VEYA ÜZÜNTÜ DUYGULARININ CANLANMASINA YOL AÇABİLİR. AMA BU, O KİŞİNİN ÖDEVİNİ YAPMAMASINI HAKLI GÖSTEREMEZ. BİR İNSANI ANLAMAK, ONUN HER HAREKETİNİ DOĞRULAMAK DEMEK DEĞİLDİR. BİR İNSANI ANLAMAK, ONU KOŞULLARI İÇİNDE DEĞERLENDİRMEKTİR. YOKSA HİÇ KİMSE BİR HAKİM YA DA TANRI GİBİYMİŞCESİNE, BİR DİĞERİNİ YARGILAMAK HAKKINA SAHİP DEĞİLDİR.
(Erich Fromm - Psikanaliz Ve Ahlak, S. 149”)
Kendini gerçekleştirememektir yalnızlık.
Sokaklarda yürürken, bir yerlerde otururken, bazan gecenin ıssızlığında yalnızlığı tüm ölümcüllüğüyle içinde duyan, sen, hayatta hiçbir şeyi anlamlı bulamazsın çoğu zaman, bu yalnızlığını daha da katılaştırır.
Gemisi batan aşkta, ayrıldığın sevgilinin bir fareye dönüşmesi; seni kaybetmekten çok, bu bitişi, sana verdiği maddi şeyleri isteyerek perçinlemesi yaralar insanı…
Dostları vefasız çıkan, yakınları hayırsız olan insan, senin dışındaki insanların kalabalık hayatlarında yaşadıkları yalnızlığı, kimsesizliği biliyor musun?
Yalnız olmadığını ve aynı yazgıyı yaşayan yüz binlerce insan olduğunu biliyor musun.
''İNSANI TOPLUMSAL KILAN, ONUN GÜÇSÜZLÜĞÜDÜR, YÜREKLERİMİZİ İNSANLIĞA ÇEKEN, ORTAK MUTSUZLUKLARIMIZDIR: İNSAN OLMASAYDIK BU MUTSUZLUKLARIMIZ OLMAZDI. HER SEVGİ YETERSİZLİĞİN BİR GÖSTERGESİDİR: HER BİRİMİZİN BAŞKALARINA HİÇ GEREKSİNİMİ OLMASAYDI, ONLARLA BİRLEŞMEYİ HİÇ DÜŞÜNMEZDİK. BÖYLECE, GÜÇSÜZLÜĞÜMÜZÜN KENDİSİNDEN KIRILGAN MUTLULUĞUMUZ DOĞAR. GERÇEKTEN MUTLU OLAN BİR VARLIK, YALNIZ BİR VARLIKTIR: YALNIZCA TANRI MUTLAK BİR MUTLULUĞUN TADINA VARIR; YOKSA HANGİMİZİN BUNA BENZER BİR ŞEY HAKKINDA FİKRİ VARDIR? BİRİ, KUSURLU OLDUĞUNDAN, KENDİ KENDİNE YETEBİLİYORSA, NEYİN TADINA VARIR? TEK BAŞINA KALIR, MUTSUZ BİRİ OLUR. HİÇBİR ŞEYE GEREKSİNİMİ OLMAYAN BİRİNİN HERHANGİ BİR ŞEYİ SEVEBİLECEĞİNE İNANAMIYORUM: HİÇBİR ŞEYİ SEVMEYEN BİR KİMSENİN MUTLU OLABİLECEĞİNE DE İNANMIYORUM.''
Jean-Jacques Rousseau
Nedeni ne olursa olsun, ister yaşadığımız sistem, isterse kişisel yetersizliklerimiz ve yanlışlarımız, çaresizliğimiz, yalnızlığımız yalnızca bize özgü karanlık çıkmazlar değildir. Biz bu yeryüzünde, bu insanca olmayan koşulların yarattığı yalnızlıklarda, hakkı gasp edilen milyonlarcayız.
Binlerce yıllık yoksulluk afetlerinde Anadolu evleri bir duvarları ortak düzende sıralandı. Birbirine dayanarak durdular, baskınlara, zemherilere, kadere karşı. Sana benzeyenin yanında dur; yıkık yanlarını birleştirebileceğin ve birlikte tutunabileceğin insanın. Ama bunu, kendin tutunmak için, sana yakın durana yaklaşmak biçiminde algılama. İnsan önce sevmelidir. Sevmek yalnızlığa karşı, çaresizliğe karşı atılan en büyük adımdır.
HİÇBİR ŞEYİ KENDİSİ KADAR SEVMEYEN İNSAN, SEVDİĞİ VARLIKLA, KENDİ KENDİSİYLE BAŞBAŞA KALMAKTAN ÇOK HİÇBİR ŞEYDEN KORKMAZ. HERŞEYİ KENDİ İÇİN ARAR, AMA EN ÇOK KENDİNDEN KAÇAR. KENDİNİ BULMAK İSTEMEZ. ÇÜNKÜ KENDİNİ İYİCE GÖREBİLDİĞİ ZAMAN, İSTEDİĞİ GİBİ OLMADIĞINI ANLAR, İÇİNDE MÜTHİŞ BİR ZAVALLILIK, HİÇBİR ZAMAN DOLDURAMAYACAĞI UÇURUMLAR, BOŞLUKLAR BULUR.
Pascal
Nerede ve hangi durumda olursa olsun, bencillerin ve narsislerin yalnızlığını bir yana bırakırsak, yalnızlık kaç türlüdür? Birisi, mevcut düzenin bizim önümüze kazdığı çukurlardan çıkamadığımız anlarda yaşanan; ama çoğu insanın buna “kader” dediği duygu. Diğeri, her insanın dünya karşısındaki, yaşam içindeki doğal durumu. Aslen, var oluşumuzla birlikte getirdiğimiz bir olgu bu. Bir gün öleceğimiz gerçeğiyle bağlantılı, yaşamı sorgularken içine düştüğümüz insani durum. Yalnızlık bu, daldan düşen yaprak gibi hissettiğimiz andır. Bakıp da, o an orada olması gerekeni görememek, bekleyip de istediğin sözcükleri duyamamak, dokunamamak dokunmak istediğine, arayıp da bulamamak; insan yanımız çoğu zaman. En kendimiz olduğumuz yer, yalnızlık. İşte o en kendimiz olduğumuz yerde, yalnızlık bizi çoğaltan, büyüten bir yağmurlu gökyüzü kesilir bazan. Öyle ki, nice bilgeler o göğün bereketiyle beslenerek yüceldi.
Senin yalnızlığına, yaraya tütün basar gibi bastığın şiirlerden, türkülerden aldığın tadı alamaz, yaşamına özendiklerin. İçini döktüğün zaman, kendi yarası gibi, yarana kanayan dostların var ya, belki bir, belki birkaç; hatta çoğu zaman şikâyet ettiğin, yakındığın arkadaşlar var ya, en zor anında yanında olmalarının güzelliğini yaşayamaz, o özlem duyduğun yaşamın içindekiler.
İş bulamadığın için eline baktığın baba, bil ki ta içinden bir sevgi çınarı köküyle bağlıdır sana. Belki gösteremez onu ama dalları ne kadar yüksekte de olsa ağaçların, toprağın altında görünmeyen ama köklerinden gelen sevgiyle var olup yücelirler.
İnsanlar, senin paran için pulun için gösterişli yaşamından nimetlenmek için yanında değiller. Daha mı iyiydi, senden yararlanan kalabalık bir çevren olsa…
Yoksunlukların uçurumları dipsiz, eğer ki, çok yükseklerde yaşamayı mutluluk sayıyorsan. Her defasında o uçurumlardan yuvarlanarak, aşmaya çalıştığın çaresizliklerini, kadersizliklerini, aşksızlıklarının acısını, mutsuzluklarını kat kat arttıracaksın.
(...) İNSANLARIN BASİTLİĞİ, GÜNLÜK YAŞAMLARININ DEĞİŞMEYEN YALINLIĞINDA GİZLİDİR. BUNLAR BASİTLİKLERİNİN, SIRADAN OLUŞLARININ ÇEMBERİNİ KIRMAK İÇİN BAZEN BÜTÜN GÜÇLERİNİ KULLANIRLAR, AMA SONUNDA GENE SIRADAN BİRER İNSAN OLARAK KALMAKTAN ÖTEYE GİDEMEZLER. BERİ YANDAN BAĞIMSIZLIKLARINI KAZANACAK GÜÇLERİ BULUNMADIĞI HALDE, NE PAHASINA OLURSA OLSUN BAĞIMSIZ, HERKESTEN BAŞKA OLMA ÇABALARI SONUNDA GENE SIRADAN BİRER İNSAN DURUMUNDA KALMALARI, ONLARA, SIRADAN OLUŞLARI YANINDA TİPİKLİK DİYECEĞİMİZ BİR ÇEŞİT ÖZELLİK KAZANDIRIR.
Dostoyevski –Budala sf.548, Cem Yayınevi
Hani üç çarpı dört metrekarelik kuyumcu dükkânında her gün sabahtan akşama kadar altın satan adam var ya; ya da,35. kattaki ofisinde akşama kadar büyük paralarla oynayan holding sahibi, o da en fazla iki porsiyonla doyuyor. Kuru fasulye pilav, köfte yiyor. O adam taptığı putun ebedi kölesidir. İnsanlara tepeden bakıp, ne kadar işine yaradığına göre seçer. Senin çocuğuna sarıldığın andaki hazzı alamaz. Bir sığırtmacın karpuz kemirirken aldığı zevki de alamaz. Onun karısı senin dırdırcı karın kadar sevemez kocasını. Metresleri vardır çoğunun. Sevgilere zamanları yoktur. Örneğin ağlayamaz onlar senin bir dostun cenazesinde içinin ağladığı gibi. Aslında hırslarında boğulmaktan başka işleri yoktur. Ve onlar duygularını yitirmişlerdir.
Satın alınan her şeye sahiptirler.
Bu nedenle senin zorla ama alın teri emek ve mücadeleyle ulaştığın küçük mütevazı standartlara verdiğin değer kadar değeri olamaz onların satın aldığı şeylerin. İster misin, savaşıp, didinip çalışarak hak edenler varken, seni tepeden inme bir makam sahibi yapmalarını.”Evet” diyorsan, sen de bu düzenin istediği, haksızlıklardan, adaletsizliklerden yana birisin artık, sözlerim sana değil, okuma kalanını. Yoksullar daha adaletsiz olsalardı, bütün adaletsizler gibi, başkalarının hakkını gasp ederek, yoksul olmaktan kurtulurlardı. Onlar doğal olarak, ne kadar başkalarının yaşadığı üst yaşam standartlarını isteseler de, pek çoğu hak etmediği bir yaşam düzeyini istemez. Kuşkusuz, çok kötü şartlarda yaşıyor milyonlarca insan ve düzenin her şeyi, onları çalışarak asla ulaşamayacakları hayali yaşamlara özendiriyor. Ancak o yaşamın içi, oraya başkalarını sömürerek oturanları, ne mutsuzluklarından ne de devasa yalnızlıklarından kurtarmaya yetişmiyor.
Onların psikiyatristleri vardır, psikologları vardır.
Senin dostların vardır, onların olmadığı yerde insan gözyaşların vardır. O gözyaşları çok değerlidir, o gözyaşları, insanca acıların derinliklerinden gelir. Ama onların insanlarınkine benzer acıları yoktur. Ölümlerde bile kıyafetleriyle ilgilidirler. Bir partiye gider gibi siyah elbise ve gözlüklerle giderler. Ölene üzülmezler, her ölen tanıdıklarında, kendi ölümleri akıllarına gelir ve delice korkarlar. Oysa senin ölüm korkun bile insancadır. Korkunun, acının, üzüntünün sahicisini yaşayamayan saltanat sahipleri, aslında sevinçlerin de sahicisini yaşayamaz, mutlulukların da.
Görmüyor musun, seni özendirdikleri yaşamın insanlarının, ne inancı vardır, ne ahlakı. Televizyona yansıdığı kadarıyla, sürekli koca değiştirenler, kadın değiştirenler, utanmadan halkın karşısında sırıtanlar. Boşanırken akıl almaz transfer ücretleri alır, evlenirken kendini yata kata satarlar; görmüyor musun. Onların yaşamının özenecek nesi var.
O güzel sahillerde, o güzel evlerde, sevdiğin ve seni gerçekten seven insanlar yoksa, mutlu olabilir misin.
Gözü kör olsun, kimi zaman ister ya insan; ”param olsa” der,”şimdi falan yerde olsam, denize karşı otursam” der.”param olsa “ der,”şunu şunu yapsam, bir evim olsa şöyle, insanlara yardım etsem, öğrenci yurdu yaptırsam yoksul çocuklar için “ der. İnsan bu ister elbet, güzel güzel arabalarda gezmeyi, güzel evlerde oturmayı. Bütün insanların bunları yaşamaya hakkı vardır. Sokakta sürünen dilencinin, tarladaki ırgatın, temizlikçi kadının, çaycı amcanın da tüm bunları yaşaması gereklidir, hele ki bu kadar kısa yaşamda. Sen,”bana büyük ikramiye çıksa; param olsa, evim olsa “derken, hiç bir şekilde tüm bu insanlar kurtulmuş olmayacak. Tek başına, zengin olup, başka bir yaşama dalmayı istemek, bencillik değil mi. Sevgilini ve dostlarını satın aldığın bir dünyada mutlu olabilecek misin? Asıl paylaşmak, gözyaşlarını ve acıları, yalnızlıkları ve dertleri paylaşmaksa, bunu paradan ziyade sen kendin yapabilirsin. Gözü kör olsun, o puta sahip olanlar, çok mu mutlu bu düzende. Dostları içten mi sahiden, arkadaşları samimi mi, sevgililerinin fiyatı yok mu? Dünyanın en görkemli sarayında, sana her şeyi sunsalar, yalnızlığından kurtulabilecek misin?
Yapay zevkler satın alırlar
Pahalı içkiler içerler
Uyuşturucu kullanan çocuklar onlarındır
Hiçbir insan duygusunun sahici olanını yaşayamazlar
Çocuklarına verilen sevgi, parayla alınan bakıcılar, sütanalar, mürebbiyeler, uşaklar, şoförler
Okul yolunda haylazlık yapmayı bilmez onların korunaklı bebeleri
Yalıtkan kundaklarında zırhlarında büyür
Özel okullarda okur
Her türden yozluğu yaşarlar
Sadakatleri, satın alınmış eşlerin sadakatidir
TV filmlerinde olur onların aşkları
Gerçekte ihanetlerine aşk der bu insanlar
Ve bunların ihanetlerinin aşk olduğunu iddia eden kendilerine satın aldıkları yazarları falan da vardır
Asıl çaresiz olan onlar.
Çünkü en büyük çaresiz, artık hiçbir şeyin gerçek hazzını alamayan, duyguların bile hep satın alınanını yaşayanlardır
Ölüm korkuları abartılıdır ama ölmüşlerdir zaten ve bundan haberleri yoktur
Asıl dostsuz olan onlar
Sürekli pahalı bir şeyler satınalırlar birbirine ve karşılığında da beklediklerini alırlar
Bu nedenle dostları yoktur onların
Dünyayı onlar yönetiyor
En büyük zevkleri her zaman insan kanı akıtmaktı, insan teri çalmaktı.
Sadisttirler
Onların nimetlerinden yararlanan yazarlar şairler
Onların tavalarının bulaşığını yalayanlar
Aynı açmazları kendi yaşam standartlarında yaşarlar
Konaklardan beslenen
Konaklar için havlar
O şairlerin yazdıkları aşk, aşksızlık ve ihanettir
Aldatma ve riyadır
Kulak asma onlara
Onlar kendi yalnızlığından geberiyor
Erguvan çiçeklerine bakarken bile suçluluk duygularını yazar onların şairleri
Hak ettiğin insanca yaşamı senden, sen doğmadan önce çaldılar, hatta babandan, dedenden de önce çaldılar.
Değilse ne saraylar olurdu, ne kıl çadırlar
Ne kaleler ve şatoların kocaman demir kapıları arkasına saklanırlardı
Ne de seni etten kale olarak kalenin dışına sürerlerdi
Tarihseldir sömürü ve evrenseldir
Sevgi bir kuşun kanadını sarmak değil mi, bir çocuğun gözlerindeki arı insanı yakalayıp, onu içinden sevmek. “İyilik yaptım” duygusuyla tatmin olmak için değil, birilerinin ihtiyacı olduğu için onların kollarından tutabilmek değil mi sevgi. Sevgi, bizde varsa veririz. Sevgiyi bilmeyen insan ve var olan sevgisini yürürlüğe koyamayan insan, her ikisi de ölü değil mi.
(...) BEN ONA, İNSANIN, HAYATA OLAN GÜVENSİZLİĞİNDEN VEYA HAYATI ANLAMAYIŞINDAN YA DA HAYAT TARAFINDAN KÜÇÜK DÜŞÜRÜLMÜŞ OLMASINDAN ÖTÜRÜ HAYATTAN AYRILMASININ NE KADAR ACILI OLDUĞUNU SÖYLÜYORDUM. HAYAT O ADAMIN DUYGU VE DÜŞÜNCELERİNE İLGİSİZ ONUN ETRAFINDA KAYNAR; O İSE HAYATLA KAYNAŞMAYI BECEREMEYEREK KENDİ KÜÇÜK ODASINDA OTURUR VE BU ODANIN HER KÖŞESİNDEN YALNIZLIĞIN KARANLIK GÖZLERİ ONA BAKAR. DÜŞÜNCELER MAHVOLUR, ÇÜNKÜ ETRAFTA, ONLARI KENDİSİNE SÖYLEYEBİLECEĞİNİZ KİMSECİKLER YOKTUR; DUYGULAR SOLAR, ZİRA ONLARI PAYLAŞACAK BİR KİMSE BULAMAZSINIZ!
VE İNSAN, ÖLÜM KENDİSİNE GELMEDEN ÇOK ÖNCE ÖLÜR.
OKŞAYICI BİR BAKIŞ, YÜREKTEN SÖYLENEN BİR SÖZ BELKİ İNSANI HER ŞEYE RAZI EDEBİLİR... BİR ARKADAŞ –KADIN ELİ ONA HAYATTAKİ YERİ GÖSTEREBİLİRDİ. AŞKLA ISITILMIŞ, DOSTLUKLA ASİLLEŞTİRİLMİŞ VE CESARETLENDİRİLMİŞ O İNSAN, YAVAŞ YAVAŞ ÖLMEZ VE YALNIZ ÖLÜMÜ DÜŞÜNMEZ, TAM TERSİNE YAŞAR VE YAŞAYABİLİRDİ.(...)
Unutulmuş Hikayeler sf-23
Aşk Rüyası
Maksim Gorki
Dünyanın neresinde olursan ol
Biliyorum yaralısın
Korunaksızsın çünkü
Bütün çevrendeki insanlar da korunaksız ve senin kadar kimsesiz
Ama dünyanın tüm türkülerini senin acıların yazdı biliyor musun?
Senin aşkların var ya senin aşkların
Hani çoğu acıyla ayrılıkla biten hikâyeleri, destanları yaratan senin aşkların var ya
Sonunda ayrılıklar da olsa ölümler de
Senin aşkların aşktı
Acıların ne kadar insani ise ondan bin fazla aşktı senin aşkların
Sen kelleni aşk için verenlerdensin
Bu nedenle dünyada en kolay sevensin sen
Bir bakışta bile sevensin
Hesapsız kitapsız
Çünkü gönül diliyle konuşup
Gönül gözüyle görensin
Bu nedenle dünyada en zor seven de sensin
Yârini bulmadan sevmezsin çünkü
Bulunca da akar gidersin
Turnalar gibi uçan yürek sende var
Dünyanın tüm türküleri sana aittir
Hangi diktatör sevdalanmıştır sen gibi
Yalnızlığı sen gibi ta içinde duymuştur
Sen gibi türkü yakmıştır
Sevdalanırsa diktatörlüğü bırakır artık, insan olur
Bütün insanlaşan egemenler, saltanatlarını saraylarını terk etmedi mi?
Züleyha Yusuf için terk etmedi mi saltanatını
Onlardır bütün zulümlerin anası. Onlardır insanların yaşadığı tüm acıların kaynağı.
Bir avuç azınlığın diktatoryası, sultası, zulmü, bütün yalnızlıkların kaynağı.
Anaları kilim dokumadı onların
Ekinlerin hışırtısını dinleyemediler uzanıp safirden başakların arasına
Denizin sesini dinlediler
Yıldızlara baktılar
Ama asla senin hissettiklerini hissedemediler
Çünkü acıları hissetmeyenler
Sevinçleri yaşayamazlar
Umutsuzluklara düşenler
Umudun tadına en iyi varır
Tehlikeden uzak yaşayan kuşlar, kafeste yaşıyor
Ama dünyayı göremiyor. Kuş olsan kafese girer miydin?
Ama yaşamak isteyen varsa kanat açıp riskleri de hesaba katıyor ve yaşıyor
Sonuçta kafes kuşu da kedilere hazır av oluyor
Terk mi edildin
Seni terk eden sevgiliyle yaşadığın güzellikleri hisset. Her birliktelik insana nice şey öğretir. Kuşkusuz senin kadrini bilecek insan o değildi, ona iyi şanslar dile, kendine de şans ver yeniden
Evin mi akıyor. Ağlayıp yakınman akan yağmurları dindirmeyecek
Borcun mu var
“bin kaygı bir borç ödemez”.
Bir dostunun ihanetini mi gördün,”hayat ihaneti er geç yanıtlar” ihanet eden dostla, dostluğun bitmesi, seni yeni ihanetlerinden kurtaracaktır onun. Ama bu başka birilerinin de ihanet edebileceği olasılığını ortadan kaldırmaz
İşsiz misin?
Bir yârin mi yok
Bu hayatı bu standartlarda yaşamayı hak etmediğini mi düşünüyorsun. Oysa hiçbir insan insanca olmayan koşulları hak etmiyor. Mutluluğu, bulunduğun yerde insana ve dünyaya bakışını değiştirerek ara. Yalnızlıklarda çoğaldı bütün bilgeler, şairler ve aşklar.
İnsan yüreği aşk kadar yalnızlıkta da büyür
Kimsesizlik duyguların mı var. Dostun mu yok
Sen başkalarına dost olmadan, gökten dostluklar inmez sana
Ve bütün sorunların kaynağı
Bizim biz doğmadan binyıllar önce çalınmış hayatlarımızdadır.
O hayatlarımızı bir gün geri alacağız hırsızların kanlı sofralarından
Bir gün bizimle beslenemeyecek o vampirler
Belki biz alamayacağız
Torunlarımız alacak çalınmış mutlulukların aşkların hesabını
Biz ki o kilimlere türküler dokuyan kalabalıklarız
Sürü sürü savaşlarda kırdırılanlar
Etten kale olanlar
Ama insan olanlarız biz
Yalnızlığı ve sevgiyi
Sevdayı ve ayrılığı
Hasreti ve hüznü yaşayanlarız
İnsanız biz
İşte bunu alamadılar elimizden
Biz ki türkülerin ve aşkların sahibiyiz
Onlar zulmün ve sarayların sahibi
Biz hapishanelerde bile yalnızca güneşe bakarak
“Toprak
güneş
ve ben
Bahtiyarım”
diyebilenleriz
Onlar saraylarında intihar edenler
Asla mutlu olamayanlar
Asla âşık olamayanlar
Asla hüzün duyamayanlar
Bulutlarla ve gökyüzüyle teğelleriz biz türkümüzün kanayan yerini
Onların yalnızlığına hiçbir çözüm yoktur
Çünkü ölüm korkusundan geberen
Birer ölüdür onlar
Yoksulluklardan, yoksunluklardan, ancak diğer insanlarla birlikte gasp edilen hakkını zalimlerden söke söke alarak kurulmak mümkün; ama yalnızlığın, çaresizliğin, kimsesizliğin, sevgisizliğin bitmesi için bize en yakın durandan başlayarak, kendi içimizden çıkıp gitmezsek, kurtulmanın imkânı yok. Benciller mutlu olamaz.
'... VERDİĞİ SÖZÜ TUTMUYOR HAYAT; TUTSA BİLE, ÖZLEDİĞİMİZ ŞEYİN ÖZLENİLMEYE DEĞER OLMAKTAN NE KADAR UZAKTA BULUNDUĞUNU GÖSTERMEK İÇİN YAPIYOR BUNU. KİMİ ZAMAN UMUT, KİMİ ZAMAN DA UMULAN ŞEY ALDATIYOR BİZİ. BİR ELİYLE VERDİĞİNİ ÖTEKİ ELİYLE ALIYOR. UZAKLIĞIN BÜYÜSÜ, CENNETLER GÖSTERİYOR BİZE. AMA BÜYÜLENİR BÜYÜLENMEZ, BU CENNETLERİN UÇUP GİTTİĞİNİ GÖRÜYORUZ. DEMEK Kİ MUTLULUK YA GELECEKTE YA DA GEÇMİŞTE; ŞİMDİKİ AN, GÜNEŞLİ OVANIN ÜZERİNDE DOLAŞAN BİR KÜÇÜK BULUTA BENZİYOR; ÖNÜ ARKASI PIRIL PIRIL BU BULUTUN; OVAYA YALNIZ ONUN GÖLGESİ DÜŞÜYOR.'
'... GÜN BATIMININ, BİR SARAY PENCERESİNDEN YA DA BİR HAPİSHANE PARMAKLIĞI ARDINDAN GÖRÜLMESİNİN ÖNEMİ KALMAZ.'
'... BUNCA MUTSUZLUĞU VE BOĞUNTUYU ORTAYA ÇIKARMAK UĞRUNA, HİÇLİĞİN SESSİZLİĞİNİ VE KIPIRDAMAZLIĞINI BOZMAYA NASIL KALKIŞTIN? '
Aşkın Metafiziği
Schopenhauer
ADNAN DURMAZ
28.05.2007
Kayıt Tarihi : 18.10.2014 03:06:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Adnan Durmaz](https://www.antoloji.com/i/siir/2014/10/18/asil-yalniz-olan-onlar-duz-yazi.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!