2.bölüm
'NARSİSİZM KÜLTÜRÜ'
Narsisizm, tüketim toplumu ve bireyleşme sürecindeki tıkanma
Kapitalizm tüketimi körükleyip, arzuları yönlendirirken teknolojiden yararlanıyor. Ama bu yine de makine kırıcı olmamızı, teknolojiyi bütünüyle reddetmemizi gerektirmiyor; çünkü makinelerden, teknik nesnelerden bireyleşme sürecinde de yararlanıyoruz
HALİL TURHANLI (
Christopher Lasch geç 20'nci yüzyılın tüketim toplumunun hayli karamsar bir bakışla Freudcu bir analizini ve eleştirisini yaptığı ünlü kitabı Narsisizm Kültürü'nde, narsisizmi terapi çağının yaygın ve şifasız hastalığı olarak tanımlamıştı.
Eleştirileri esas olarak 1970'lerin Amerikası'na yönelmişti, ama bu eleştiriler pek çok bakımdan bütün Batı toplumları açısından geçerli sayılabilecek savlar içeriyordu. Gerçekten, 70'lerin sonlarında başkaldırının yerini tüketim arzusu, kariyer hırsı almıştı ve Lasch tam da bunu eleştiriyordu. (C. Lasch, Narsisizm Kültürü, çev. S. Öztürk Ü. H. Yolsal, Bilim ve Sanat, 2006)
Herkes herkesle savaşta!
Ona göre tüketim toplumunu karakterize eden 'narsisizm kültürü'ydü. Narsisizm kültüründe insanlar olabildiğince bencilmiş, içlerine kapanmış, kamusal hayat yok olmuştu. İnsanlar kapandıkları evlerinden, özel alanlarından sadece birbirleriyle yarışmak, rekabet etmek için çıkıyorlardı. Aralarındaki başlıca ilişki biçimi buydu. Herkes herkese karşı kıyasıya savaşıyor, herkes sadece kendini mutlu kılmaya çalışıyordu. Ama hiç kimse soru sormuyordu, eleştiri ortadan kalkmıştı. Siyasetten uzaklaşan, kamusal alandan geri çekilen insanlar bir gösterinin edilgen izleyicileri haline gelmişlerdi. Kendilerini doğrudan ilgilendiren pek çok konuda söz almaktan kaçınıyor, umutsuzluğa ve kayıtsızlığa gömülüyorlardı. Muhalefet etmenin, muhalif olmanın boşunalığı düşüncesi giderek yaygınlaşıyordu.
Narsisizm kültürünün belirleyici özelliklerinden biri de herkesin zararsız meşguliyetler bulması, toplumsal olaylardan uzak tutacak hobiler edinmesi, sağlığın ve kişisel gelişimin kolektif bir saplantı haline gelmiş olmasıydı. Sabahları hiç ihmal edilmeyen o hafif koşular... İnsanlar sanki yakın geçmişten olabildiğince uzaklaşmak için koşuyorlardı. Sağlıklı, huzurlu, güvenlikli bir hayat için öncelikle çalkantılı, kaotik 60'larla aralarına mesafe koymak istiyorlardı. Lasch'in işaret ettiği gibi o yılların ayırt edici özelliklerinden biri 'tarihsel zaman duygusunun tükenmesi'dir. (Lasch, s. 24)
Lasch, I979 yılında yayımlanan ve bestseller olan kitabında medyanın, reklamların retoriğinin narsisistik fantezileri kışkırttığını, bu tür fanteziler sayesinde ortalama insanların kendilerini popüler kültür yıldızlarıyla, şöhretlerle özdeşleştirdiklerini de belirtiyordu.
Dahası, reklamlar tüketimi kışkırtmakla kalmıyor, tüketimi başkaldırının alternatifi olarak gösteriyorlardı.
Bunalım ve umutsuzluk
Lasch, gerçekte modern Batı toplumlarının yaşamakta oldukları siyasi bunalımın, bu bunalımın yol açtığı umutsuzluğun altını çiziyordu. Bir zamanlar karanlığı aşan, pek çok soruya cevap verebilen liberalizmin bu yeni bunalıma çözüm bulamadığını belirtiyordu. Liberalizm bu kez acze düşmüştü.
Tüketim toplumunun eleştirisinde narsisizm kavramına başvuran bir diğer düşünür Bernard Stiegler ise bu kavrama hayli farklı bir anlam yüklüyor. O insanda başlangıçtan beri temel (primordial) bir narsisizmin bulunduğu, fakat tüketim toplumunun bu temel narsisizmi yıktığı kanısında. (*)
Stiegler'e göre narsisizm, başkalarını sevebilmenin, dolayısıyla da toplumsal dayanışmanın önkoşulu. 'Biz' diyebilmek için öncelikle 'ben' demek gerekiyor. Narsisizm 'biz'i mümkün kılıyor, tikellerden oluşan çoğulluğu kuruyor.
Bu anlamda narsisizm insanın kendini olduğu kadar başkalarını da sevme kapasitesini, ben'den başlayan ve başkalarına uzanan sevgiyi ifade ediyor.
Görüldüğü üzere, Stiegler narsisizme olumlu bir anlam ve içerik yüklüyor. Tüketim toplumundaki bencilliğin, içe kapanmanın kamusal hayattan çekilmenin nedenini narsisizmin yayılmasında değil; tam aksine, yok olmasında görüyor. Modern dünyadaki şiddeti, iletişimsizliği, sevgisizliği, insanlar arasındaki karşılıklı güvensizliği narsisizmin yok olmasına bağlıyor. Onun açısından narsisizm sadece bireysel değil, aynı zamanda kolektif tarihsel bir yara.
'Ruhun politikası'
'Ruhun endüstriyel politikası'nı yürüten Ars Industrialis adlı bir hareketin de öncülerinden olan Stiegler'e göre 'hiper endüstriyel kapitalizm'de pazarlama teknikleriyle gerçekte hiç ihtiyaç duymadığımız bazı metalar bizlere sanki onlar olmaksızın yaşayamazmışız, onlar olmazsa hayat da olmazmış gibi sunuluyor. Yapay ihtiyaçlar yaratılıyor, yapay alışkanlıklar oluşturuluyor. Sistematik sömürü için bu bağımlılığın oluşturulması, arzunun nesnelere doğru yönlendirilmesi son derece önemli.
Stiegler, tüketim toplumunda arzunun tam anlamıyla ele geçirildiği, libidonal enerjinin bütünüyle metalara yönlendirildiği görüşünde. İnsanlar tüketim yaptıkça insani özelliklerini yitirerek tükeniyorlar.
Stiegler'in düşüncesinde narsisizm, bireyleşme (individuation) ile birlikte ele alındığında anlaşılabilecek bir kavram. Bireyleşme kavramına Erik Erikson'dan Jung'a, başka düşünürlerde de rastlıyoruz; ancak Stiegler'de bu kavram da farklı bir anlam kazanıyor ve ondaki bu farklı bireyleşme kavramının gelişmesinde, Gestalt psikolojisini, enformasyon teorisini, topoloji modellerini sentezleyen ve bireyleşmeyi toplumsal, biyolojik, psikolojik sistemler içinde ele alan Gilbert Simondon'un düşüncelerinin büyük etkisi var.
Gilbert Simondon bireyleşmeyi hiç bitmeyen ontolojik bir süreç olarak kabul ediyor; ayrıca, bireyleşmeye hem tekil birey düzeyinde, hem de kolektif düzeyde yaklaşıyordu. Dahası, 1950'lerin sonlarında bireyleşmenin salt insanların biyolojik evrimiyle değil, makinelerin ve diğer teknik nesnelerin biyolojik evrimiyle de bağlantılı olduğunu öne sürmüş ve sibernetikten etkilenerek, biyolojik evrime çok benzeyen bir değişim geçiren yeni teknik objelerin ortaya çıktığını savunmuştu.
Tıkanan bireyleşme
Stiegler de bireyleşmeyi sürekli işleyen bir süreç, tamamlanmayan bir oluş olarak ele alıyor. Ona göre insanın bir tözü, hatta sabit bir kimliği yok. Bireyleşmeyi hiç bitmeyen bir süreç, bireyi ise bir varlık değil, bir oluş olarak tanımlamak insanın yeni başlangıçlar yapma kapasitesine sahip olduğunu kabul etmek anlamına geliyor. Ancak modern kapitalist toplumda bireyleşme süreci tıkanmış bulunmakta, işlememektedir. Narsisizmin yok olması da bu sürecin tıkanmasıyla bağlantılıdır.
Stiegler yine Simondon'u izleyerek bazı teknik objelerin de bir tür biyolojik evrim geçirdiklerini, kendilerini değişen koşullara uyarlayabildiklerini belirtiyor ve 'makinelerin dramatik hayatı'ndan söz ediyor.
Kapitalizm tüketimi körükler, arzuları yönlendirirken teknolojiden yararlanıyor. Ama bu yine de makine kırıcı olmamızı, teknolojiyi bütünüyle reddetmemizi gerektirmiyor; çünkü makinelerden, teknik nesnelerden bireyleşme sürecinde de yararlanıyoruz. Örneğin eskiden kalem, dün daktilo, bugün bilgisayar elimizin bir uzantısı işlevini gördüler, görüyorlar. Kendimizi ifade etmede, deneyimlerimizi kaydetmede yararlanıyoruz onlardan. Dahası, bilgisayarın hard diski beynin uzantısı olarak da işlev görüyor. Aletler bedenin uzantıları, birer protez gibiler. İnsan bedeninin eksikliklerini tamamlıyorlar.
(*) - B. Stiegler,'in 'Spirit, Capitalism and Superego' (Ruh, Kapitalizm ve Süperego) ve 'The Disaffected Individual' (Sevgisi Azalmış Birey) başlıklı yazıları için bkz. www.arsindustrialis.org.
Halil Turhanlı: Açık Radyo programcısı, yazar
http://www.radikal.com.tr/arama.php? ara=1&y=1&edi=HALİL%20TURHANLI
Kahvelerde oyun oynayan ve giderek bunun baüımlısı olan insanlar için,oyun bir sığınma alanıdır.Oyun oynarken yaşamındaki tüm mutsuzluk nedenlerini,borcunu derdini unutur.Metropol insanının içine kapatıldığı yalnızşığının dışına bakabileceği,herr şeyi unutabileceği pencere ise tv penveresidir.Bu aynı zamanda onun zamanından bir tür kazanımdır.çıkıp bir yere gitmesi gerekmez.MAÇLARI bir ayin izler gibi izleyen insanlar gi
derek tipik ritüek davranışları göstermeye bnaşlar.DİKKATİNİ DAĞITAN HER ŞEYİ KIRIP FÖKMEYE BAŞLARKEN,ASLında kendi takımıyla bütünleşmiş,pek çok insandan biridir.O tv kumandasıyla hareket ederken tv karşısında kendisi,kumandalı bir alet gibidir.
TÜKETİM ÇAĞINDA,biretin tipik davranışı hızla tüketmek vbe tükettiği şey daha tükenmeden başka bir mala yönelmesidir.tüketim yapmak mutluluktur onun için.Zamanımızın en büyük putu paradır ve milyonlarca insan akşama kadar ona tapınır.tüketici için ise,tüketim merkezleri tapınaktan başka bir şey değildir.bu tapınma işlemi ise,mabetlerde yapılan tüm tapınma işlemleri gibi,topluluklar halinde yapılır.
bu nedenle tüketim tapınakları insanların orada kalmalarına,zamanı unutmalarına uygun olarak inşa ve dizayn edilmiş durumdadır.
Almanya Berlin kentindeki sony center örneği,semavi dinlerin mabetlerindeki gibi kubbe tavanlı devasa alış veriş merkezlerinde,tüketici müminleri (!) dışarıya göndermemek için,sinemadan havuz kıyısı zevkine kadar her şey vardır.
Emperyalizm insanlığın binlerce yıl önceden hafızasına işlenmiş simgeleri bile kendi amaçları için kullanır.
7-TELEVİZYON İMPARATORLUĞU
Emperyalizm kendi iletişimini yok ettiği,dilini ve anlama kapasitesini değiştirdiği kitlelere kendi ürettiği dili öğretip,o dille kendi istediği iletişimi kuruyor
Uluslararasi Emperyalizm, küresel imparatorluğunu kurabilmek için yarı sömürge ve sömürge haline getirdiği ülkelerde,yerli yandaşlarıyla birlikte, düsünmeyen, sorgulamayan, hazir tüketen ve zevkleri ve değerleri ortak,robotlaşmış yiginlar olusturmayı amaçlamaktadır. Bu yığının bireyleri öncelikle duyarsizlaştırılmalıdır ve bir robot mekanikliği içinde kendinden istenildiği gibi davranmalıdıryaşamı ,dünyayı asla sorgulamamalı,kendi dışındakilerin sorunlarına,dünyanın sorunlarına layıtsız kalmalıdır. Ülkesini ve dünyayı ilgilendiren durumlarda bile,yüzeysel bakmalıdır.neyi tüketmesi isteniyorsa,çılgınca onu tüketmelidir emperyalizmin bu küresel hedefinde,bu insan sürülerini yetiştirmek için araçları televizyon ve diğer medya oganlarıdır.düğmesine basınca,evde,iş yerinde,kahvede etkisini hemen gösteren eğlenceli büyü onun içinde,her an hazırdır.
Beyinsizleştirmek için tüketen,tüketirken beyinsizleştiren bir araçtır televizyon.ve onları yönetenlerse emperyalizmin yerli uşaklarıdır.
İnsanları kendi istemleri dışında,fark ettirmeden değiştirip yönlendiriyorlar.Analizi yapılmış toplumda seçiyor,alıyor,yerine başka bir değeri koyuyorlar.Bu eylemin adı: manipülasyon.Bir eğlence aracı olarak görülen televizyon,öncelikle bireyleri kendisine tiryaki yapıyor.Daha sonra da beyin yıkıyor.
Birnbirinin evine misafirliğe giden insanlar bile,artık kendi aralarında,gayet insani sohbetlerini bile yapamıyor.Artık yalnızvca birlikte televizyon izleniliyor.Misafirlik,kavramı artık misafirlik niteliğini kaybetmiştir.İletişim birbiriyle değil,televizyonla kuruluyor.
Okuma belirli bir emeğe çabaya ve isteğe bağlı olarak yapılan kişiyi geliştirici bir davranıştır.Okuyan insan,insanın yaptığı her eylemde olduğu tarzda,belirli bir yoğunlaşma ile sözcükleri,birbirine anlamlarıyla bağlayarak cümlelerin anlamına nüfuz eder.TV ise sayfalarca anlatılan bir olayı,çok daha kısa bir sürede,görüntülerle anlatır.Anlamak için kendimizi bu görüntülere bırakmamız yeterlidir.Çoğu zaman sözcükler yoktur zaten.Bir kitapta olduğu kadar,derinlemesine düşünce ve olaylara dalmamıza gerek ve olanak yoktur.Bir yandan izlerken,bir yandan da hızla geçen görüntüler düşünmemize olanak tanımaz.En azından bu olanağı vemez.Sadece bize sunulan şeyi tüketiriz.
Her türden proğram belirli ve olabildiğince geniş bir kitleyi hedeflediği için,aynı anda profesörün de okul yüzü görmemişin de izlemesi,ama bizim gibi cehalet boyutu yüksek ülkelerde,daha çok cahil kesimlerin izlemesi dikkate alınarak hazırlandığından fazlaca derinlik taşımaz.Televizyon tarafından kaydedilen bir gelişmeyle gelişmiş bir toplum hali hazırda var olmamıştır.İmajlar,dikkat çeken görüntüler,konunun özünden çok daha önemlidir..
Televizyon kanallarının da kapitalist sistemde birer şirket olduğunu ve yaptığı her şeyi kar amacıyla yaptığını peşinen kabul edersek,öncelikle,var olan kalabalıkları kendilerine bağlamak,bağımlı kılmak hedefleridir.Bu nedenle,kafa yorucu,düşünmeye zırlayıcı hiçbir şey yayınlamazlar.Çoğu zaman reklam bombardımanlarının gürültüsü eşliğinde gelen diziler,izleyici toplayamadıkları için,yarıda bırakılır.Sunucularına,yapımcılarına olağanüstü sıfatlar vererek imajlarını sürekli yüksek tutmnaya çalışırlar.İki paralık bir insana HENGİRMEN,milyonların sevgilisi vb adlar takarak lanse etmeye çalışırlkar sürekli.Bir kaç saniyede bir geçen görüntü bombardımanında insanlar serserm edilir.Ama asla kişisel gelişimde işe yarayan bilgi bulamazsınız.HATTA ÇOĞU YERDE CİDDİ HABERLERİN AYRINTISINA GİRİLMEZKEN,BİRBİRİNİ ALDATAN ARTİST SEVGİLİLER,YAKALANMA ANI,türünden toplum ahlakını olumsuz yönde etkileyecek haberler,ciddi habermiş gibi lanse edilir.Telebizyonun hipnotize ettiği kalabalıklar ise,kendi sorunlarını unutup,kocası tarafından boynuzlanan kalbırüstü kadına üzülmeye başlarlar.Dinsel,ulusal konuşlardaki haberlerse,abartılarak,kitleler tahrik edilerek,özel efektlerle verilir.
Belirli bir konuda insanların dikkati bir süre tutulup,ansızın başka bir konuya ya da görüntüye atlanılır.Sürekli tutmak için her tür numara yapılır izleyiciyi Tv karşısında..
reklamlar en rahatsızlık veren proğramlardır.Asıl işi,bir şeyleri tüketmnek ve tükettirmek olan TV LER ikide bir reklamlara girerek,o an hiç aklınızda olmayan deterjan markasını,o an hiç düşünmek istemediğimiz falanca bankayı zorla gündemimize sokarlar; hem de filmin en heyecanlı yerinde,tam da bu kadar merak etmişken kahramanın ne yapacağını,kız için bu kadar üzülmüşken tam da.O noktada üzülme,merak ve heyecan duygularımızın ortayerine diş macunu veya araba lastiği görüntüleri zorla sokulur.Bu durumdan nefret etmemiz bile,ilgimizin çekilmesini engelleyemez,hatta sağlar.
İnsanlar gerçek yaşamda var olan eğlencelerden soğutulur.Düğünler artık eğlence misyonunu kırsal kesimde de tümüyle kaybetmiştir nerdeyse.Sohbetler ortadan kaldırılmıştır.İnsanlar birbirine misafirliğe gidince bile,karşılıklı çaylarını yudumlarken,birbirine dair,bir sohbete bırakmazlar kendilerini.Size “nasılsın” derken veya “iyilik işte iş güç uğraşıyoruz” derken bile gözlerinin Tv de pşduğunu kaç defa görmüş ve içerlemişsinizdir.
Bağımlı TV izleyicisinin artık gerçek yaşamdan çok sanal bir yaşamı oluşmuştur bile ayrımına varmadan.Aynı evde baba,ana,çocuklar arasında,kanal kavgaları oldukça yaygındır.Ekonomisi birazcık düzgün olanlar,ayrı ayrı Tv ler alarak,ayrı ayrı odalara kapanmışlar ve birbirinden izole olmuşlardır.Sürekli çoğalan milyonlarca boşanma olayının,aileden kopuk büyüyen ve bunun sorunlarını hayat boyu yaşayavcak olan çocukların bu durumuna nedenler çoktur ama bu nedenlerden çok önemli birisi de işte bu iletişim kopukluğunda tv nin etkisidir.
Sanal yaşam bağımlıları, günlük yaşamlarının diğer kısmındaki sohbetlerinde bile TV dizilerini konuşur hale gelmiştir artık
O kadar öyle ki,onların sevdikleri şarkılar ve şarkıcılar,”işte 1 nımara “ diye sunulur onlara; onlar seçmez.Güzel kadın,yakışıklı erkek nasıl bir şeydir? bu sorunun cevabı kişilerin kendileri taafından değil TV tarafından verilir.
Öylesine ki,emperyalizm,geri kalmış ülkelere sürekli kendi kültürünü yayan filmler satar.ABD kanlı dikatörlüğünün askerlerini sürekli olaral,kahraman olarak tanıtır dünya halklarına.Öyle ki,günlük yaşamında hiç silah görmeyen çocuklar ve büyükler,her gece evlerinde TV lerini açıp mutlaka silahları gçörürler.Bu durumda bunları anlatmayan gazeteler,bunlara araç olanlar ve sesi soluğu kesilmiş emirkulu yetkililerin durumu,tek sözle,rezalettir.
Toplumsal olayları anlatan haberlerde,olaya karışanların neden karıştığı söylenmez.Adını bilmediğimiz gruplar vardır,bunlar neyi savunuyor.Hizbullah neyi savunuyor,FALANCA ÜLKEDEKİ GERİLLALAR NE ADINA SAVAŞIYOR,bunu söyleseler bile iki kelimeyi geçmez..ama silahlar bombalar kan dehşet görüntüleri,sadist bir iştahla gösterilir.TV iç savaşların hazırlayıcısı gibi çalışıyor.Tv cinselliği de sonuna kadar kullanır.Devlet işlerinden çok artistlerin bacakları ön plana geçer çoğu zaman.Ülkenin geleceğine dair haberlerin sayısı dahga azaltılır.Ve kitle sadece hipnotize olmanın aymazlığı içinde,gelen tehlikeyi değil,sahadaki gol ü tartışır.
Haberlerin önem sırasını birileri belirler.Ülke ile ilgili önemli bir haberi hem kısa hem geri sıralara koyarken,bir artistin kocasını nasıl aldattığının görüntülerini daha uzun ve ön planda verebilir.Bunun örnekleri çoktur.Katilleri ve soyguncuları masum,masumları ise suçlu gibi gösterebilirler.Sonuçta zaten haberlerin hızlı akışı sırasında önemliler önemsizleştirilebilir,önemsizlerse önem kazanabilir.Haber niteliği taşımayan ve kimseyi ilgilendirmeyen basit ve kişisel olaylar,insanların gündemini gaspedebilir.Akşam yemeklerinde,moralimiz kaç kez tecavüze uğramıştır haber adı altında.
Emperyalizme güdümlü çalışan onca kanal sonuç olarak aklı uyuşmuş,beyni ve algıları dumura uğramış kalabalıklar yaratır.İletişimi birbirinden kopuk,başkaları kavramını tanımayan,anlama yeteneği güdükleşmiş kalabalıklar
. Tuhaf bir karışım taşır dizi filmler.O ülkede,o izleyicinin oturmak bir yana hayalini bile görmediği evler,arabalar,güzel kadınlar,yakışıklı erkekler vardır.Müthiş akıcı aşklar yaşanır,olmadık sürprizler gerçekleşir.Çağdaş uygar kültürlü insanlardır ama silahları vardır.Çağdaş uygardırlar ama modaya uygun olarak aşiret mensubudurlar.Kültürlü okumuşturlar ama kan davaları vardır.Bu tür dizilerde tarihsel olaylar sonuna kadar kullanılır.Medndersin idam edilişi veya atatürkün bir aşkı da yakınlarından geçer olayların.Başka bir gezegende gibidir her şey,ne işsizlik vardır ne açlık.Giderek yaşı kırkı geçmiş esnaf da sakalını dizideki adam gibi kesririp keçi sakalı yapar veya evdeki kadın saçını o tarzda boyatır.
olağanüstü kahramanlar ve onların olağan dışı başarılarının gösterildiği çizgi filmler…
kahramanların tüm kötüleri öldürdüğü,çizgi filmler…
aslında herkesin ÖLDÜRMECE oynadığı,herkesin birbirini acımasızca öldürdüğü çizgi filmler..Bu filmlerde sürekli öldürenler öncelikle sevimli oluyor..Katillerin kahaman olduğu,öldürmenin gerekli ve normal olduğu çizgi filmler çocukları tv ye tutsak etmekle kalmayıp,onların körpe dimağlarına şiddetin tohumlarını ekmektedir.Geleceğin katillerine,silahı ve öldürmeyi makul bir oyuncak gibi sunan bu filmler sömürge yönetimleri tarafından en küçük bir eleştiriye bile uğramaz.
Çocuklar emperyalist kültür odakları için,çok önemlidir.Geleceğin büyüklerini,tam istedikleri ölçütlerde,ailelerin,eğitimcilerin,devlet yetkililerinin gözü önünde istediği gibi yetiştirirler.Yalnızca TV değil,bilgisayar oyunları da,birer öldürme oyunundan başka bir şey değildir.Potansiyel katil psikolojisini,eğlence adı altında beyinlere şırınga eder emperyalist kültür.Burada oluşturulan atmosfer,sağlıklı anlama,kavrama yani düşünme olgularını ortadan kaldırmaktadır.Burada öldürme oyunu eğlencedir,oyundur.Giderek çocuklar sokakta oyun oynamayı bırakır.Artık arkadaşlık kavramı da buna göre patolojik bir biçim almak zorundadır.
Bu kadarla kalınmaz.Sömürgeleşmiş ama sömürgeleştiğinin farkında olmayan ülke insanları,çocuklarını gönderdikleri okullarda kendi dillerinden kat kat fazla bir ders saati İngilizce okutulmasını bir gereklilik ve hatta zorunluluk sayarken,kendi dillerini bilmeyen öğrenciler yetiştirilmektedir.Bu süreç içinde,bütün okullarda bilgisayar laboratuarşlarında ise,dersi boş olan öğrenciler,basit bir yazı proğramını bilmezken,ya oyun oynarlar ya da chat yaparlar.Beyinsizleştirme operasyonuna uygun bir yapılanmadır bu.
Yarışma proğramlarından reklamlara kadar TV artık insan beyninin yamulması için yapılmış bir araçtır.
asıl amaç tüketime yöneliktir.Hazır eğlencedir TV ancak,insanların özdeşleşeceği tiplere reklam yaptırtılır.Dizi filmlerdeki ünlü kahramanı makarna satarken görebiliriz.Ya da saygısızca filmin en güzel yerinde sanal reklam uygulaması adı altında bize deterjan tanıtımı yapılır.TV de esas yapılmaya çalışılan öncelikle herkesin kendisiyle özdeşleşebileceği karakterler üretmek ve tüketmektir.
ASIL AŞAĞILIK OLAN AKŞAM HABERLERİNDE ŞEHİT CENAZELERİ GÖSTERİLİP HEMEN ARKASINDAN KOCASINI KARISINI ALDATAN SÖZÜMONA ARTİSTLERİN FUHUŞ GÖRÜNTÜLERİNİ İNSANLARA İZLETTİRMEKTİR.
ASIL SAYGISIZLIK
ASIL İHANET BUDUR
KAMUOYUNA
Kitle iletisim araclarinin asil gorevi kamuoyunu bilgilendirmek, olan bitenden haberdar etmektir. Bu gercek evrensel olarak kabul gordugu icin cagdas demokrasilerde kitle iletisim araclari saygi gorurler ve bu konumlarina uygun sorumluluk tasimalari beklenir.
Ancak Turkiye’de kitle iletisim araclarinin yoneticilerinin toplumsal sorumluluklarini gozardi etme egilimi giderek guclenmektedir. Bazi yayin organlarinda habercilik unutulmus gibidir. Turk halkini yakindan ilgilendiren pek cok onemli sorun, gazetelerden ve haber bultenlerinden dislanmis, yurttaslarin daha fazla bilgilenmeye gereksinim duydugu onemli konular ihmal edilmeye baslanmıstir. Toplumun gelecegini belirleyen uluslararasi gelismeler konusunda bile dogru, guvenilir ve bilgilendirici haber alinması neredeyse olanaksiz hale gelmistir. Basmakalip, yuzeysel ve duygulara seslenen bir habercilik anlayisi gelecegimizi tehlikeye sokar nitelik almaktadir.
Kitle iletisim araclarimiz haber adi altinda, plaj manzaralarini, unlulerin ozel yasam goruntulerini magazin programlarindan ana haber bultenlerine tasinmaktadırlar. Cigirtkanlik inanilmaz boyutlara ulasmis, haber sunma usluplari degismis, surekli tekrar edilen sahnelerin yer aldigi, suc, siddet ve cinselligin somuruldugu bir habercilik uslubu gelistirilmiştir. Sorumlu haberciligin yerini sorunlu habercilik almıştır..
Gazete okurlari ve televizyon izleyicileri bilgilendirilmesi gereken yurttaslar degil, sadece musteri/tuketici olarak algılanmakta, tiraj ve izlenme oranı kaygisi gercek, dogru, tarafsiz haber verme anlayisini ortadan kaldirmaktadir. Gelinen noktada, kitle iletisim araclari bilgilendirici, aydınlatici habercilik yapmamaktadir.
Habercilik kurallarinin ve meslek ilkelerinin gozardi edilmesi iletisim meslegine duyulan guveni ve saygiyi yok edecek boyutlara ulasmaktadir. Bu durum iletisim alaninda yetistirilmeye calisilan yeni kusaklari da olumsuz yonde etkilemektedir. Iletisim mesleğinin iyi yetismis, bilgi ve beceri duzeyi yuksek insanlar tarafından degil, bilgisizliği, duzeysizligi on planda tutan anlayisla yurutuldugu yargisina kapilmaktadirlar. Bu genclerin yetismesini tehlikeye atan bir durumdur.
Iletisim Fakultelerinin Dekanlari olarak, yukarıda ozetlenmeye çalisilan durumdan son derece uzuntulu oldugumuzu kamuoyuna duyurmak istiyoruz. Turk halkının dogru, eksiksiz, cabuk ve tarafsiz olarak bilgilendirilmesi icin nitelikli habercilerin yetistirilmesine çalısan insanlar olarak, kitle iletisim araclarini sorumluluklarini yerine getirmeye cagiriyoruz. Bu cagrimiz meslege yeni baslamis bir iletisimciden, en deneyimli gazeteciye kadar herkesedir. Habercilik kurallarına ve meslek ilkelerine gosterilecek saygi, demokrasiye saygi demektir.
ILETISIM FAKULTELERI DEKANLARI
YURUTME KURULU BASKANI
Prof. Dr. Korkmaz Alemdar
Gazi Universitesi Iletisim Fakultesi Dekani
http://www.iletisimfakulteleri.gen.tr/duyurular.asp? id=47
devam edecek
Adnan DurmazKayıt Tarihi : 10.7.2007 01:54:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Adnan Durmaz](https://www.antoloji.com/i/siir/2007/07/10/emperyalizmin-insanin-anlama-yetisine-ve-duygularina-saldirilarinin-reddi-2.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!