Sırları dökülmüş bir aynanın
Hatıraları arasına saklanıp,
Dünyaya puslu gözlerle bakan
Küçücük bir kız çocuğuyum
Beyaza aşık ruhum,
Gözlerimi kapatsam
Ve şu mekanı başka bir zamana taşısam...
Bir bağlama sesi duyuversem ilk önce
Uzun, esmer bir erkek nefesi karışsa nefesime
Sesim olsa, soluğum olsa...
Hüzne doğan güneşin
Buruk gülümsemesidir
Karanlıktan sonra
Yeryüzüne yedi rengini verip
Gözleri kamaştıran
İşportada satılan
Ucuz malların sahte dünyasında
Ömrünü tüketmiş ihtiyar bir adam gibi
Sen de tükettin yıllarını...
Yıpratıldın
Yol ayrılıklarının son durağında
Kavuşamadıklarımın hasretiyle
Sol yanımda ince bir sızı
Dönüp de son bir kez olsun bakamadan
Hoşçakal bile diyememeden
Gidenlerin ardından kalakaldım...
Kendi hasretimle yoğrulup
Dertlerimle bütünleştim ben
Farklılıktan sıkılıp da
Sıradanlığa merak sarınca
Tümden sıyrıldım dünyevilikten
Yeşilin maviye dönüştüğü
Denizin ufuk çizgisinde birleştiği
Vurdum duymaz bir zamana yayılan
Bilinmezlik hatırası...
Eylül
Dalgalar...
Denizin şarkısı bu
Güneşe vedası
Geceyi selamlaması
Ve eşsiz pırıltılar
...
Gözümü kapatıyorum
Düşlemeye başlıyorum...
Doğu Karadeniz
Başı dumanlı dağlarıyla Rize
Sümela manastırı ve Trabzon
Her gün bugündür aslında
Fark edilemeden geçen giden
Umursanmayan dakikalar bütünü
Es geçilen anlar...
Sahip olamadığımız sonsuzluk
Zamansızlığın ardında kalan
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!