Gözlerim pencerede bugün,
Bekliyorlar gelmeni...
Halbuki sendeydi hergün,
Gözlerinde, yanağında, gamzendeydi...
Oysa bu gün çiseleyen yağmurda kaldı,
Seni arıyor ıslak ağaçların altında...
Kaç gündür annenin sana hamile olduğu günleri, doğduğun günü, bebekliğini, yürümeye başlamanı, konuşmaya başladığında ilk ba-ba deyişini, Yalova’ da ilkokula gittiğin günleri, Fethiye’ de okurken pazarcılık yaptığını, arkasından Antakya’ ya gelişimizi ve senin yaşadığın değişimleri düşünüyor, bazen gülüyor, bazen duygulanıyor ve gözlerim doluyor ve bazen ağlayabiliyorum…
Ne çabuk da geçmiş zaman, ne çabuk büyüdün anlayamadık bile ve 15 yaşına girmişsin, nice 15 yıllar diliyor muhabbetle öpüyorum seni…
Senden, büyüdüğün kadar benim de yaşlandığımı unutmamanı istiyorum. Seni zaman zaman anlayamayabilirim, dinlemeyebilirim, hatta kızabilir, üzebilirim ama bil ki sen, abin ve ablanla birlikte benim en değerli varlıklarımsınız.
Ve beni bağışla, yaşlılığıma ver lütfen…
Oyun oynamak, eğlenmek, yaramazlık yapmak, şımarmak, büyümek ve hatta zamanı gelince evlenmek en doğal hakkındır. Ama bil ki ders çalışmak, öğrenmek, bir meslek edinmek, başarılı olmak, çevrendeki insanlara güven duymak, sevmek ve saygı göstermek ve sevgi ve saygı duyulan bir insan olarak yetişmek gibi temel görevlerin de vardır.
Bunları kazandırmak için de zaman zaman öğütler veriyorsam beni bağışla, demek ki davranışlarımla örnek olamıyorum sana, rolümü iyi oynayamıyorum demek ki, hâlbuki size şimdiye kadar hiç yalan söylemedim, hiç haram lokma yedirmedim, sizin için kazandıklarımı yine sizin için harcadım, hep sofranızda olmaya gayret ettim, kendim için yaşamadım dersem inanır mısın bilmem ama bil ki hep sizin için yaşadım…
Sizi birer başarılı, eğitimli, güvenilir, yüreği sevgi dolu insan olarak yetiştirmek için tüm bilgi ve birikimimi harcadım, bundan sonra da feda olsun.
Canım yavrum; sen, abin ve ablan ALLAH’ ın bize bahşettiği en önemli varlıksınız.
Sizi canımızdan fazla sevdik, seveceğiz. Sizi bizden fazla kimse karşılıksız sevebilecek, senden bir şey istemeden bir şeyler verebilecek kimse çıkmayacak karşına hayatta, buna inan.
Mutlaka sevenlerin çok olacaktır, dilerim ki onların sayısı gökteki yıldızlardan fazla olsun.
Ama göreceksin ki sadece biz seni karşılıksız seviyoruz…
Canım yavrum; ölmekten, siz doğana kadar hiç korkmadım inan, hele Yalova’ da hastalandığımda sizin büyüdüğünüzü, evlendiğinizi, manevi değerlere önem veren, maddi olarak kimseye bağımlı olmayan, güvenilir, dürüst, iyi ahlaklı, meslek sahibi olduğunuzu görmeden ve size iyi bir örnek, rolünü iyi oynamış bir baba olmadan perdeyi kapatmamak, yani ölmemek için sabahlara kadar dua ettim.
Şükürler olsun ki Rab‘bim dualarımı kabul etti sizin için.
Bil ki; boğazından bir lokma kul hakkı geçerse, yalandan ve hileden medet umarsan, sevgi ve saygıyı yüreğinden eksiltirsen, yüreğim sızlayacaktır.
Canım Yavrum; Şu dünyada maddi olarak neyim varsa, bir gün sizin olacak, ananızın ak sütü gibi helal olsun.
Ama sana, ağabeyine ve ablana asıl bunlar değil ki, siz babanıza ve annenize yakışır bir insan olursanız eğer, asaletinizden, yüreğinizdeki sevgiden, elinizden, dilinizden ve belinizden dünya âlem eminse, işte o zaman ben huzur içinde olacağım.
Canım oğlum; Seni Çok Seviyorum, şükürler olsun Allah"ıma ki sen benim oğlumsun,
Allahım bana sizlerle gurur duymayı nasip etsin.
Şu an gözyaşlarıma hâkim olamıyorsam bil ki seni sevdiğim içindir.
Sen de ancak BABA olduğunda anlayabileceksin beni, biliyorum. Senden “ İNSAN “ olmanı, adam gibi adam olmanı bekliyorum be oğlum.
Ne mutlu bana, sana “ OĞLUM “ diyebildiğim için,
Seni çok seviyorum be OĞLUM…
(Antakya - 2008)
Canım Yavrularım; Sizden ayrılmak ne kadar zormuş, artık dayanamıyorum.
Siz gecemde rüyam, sabahları kahvaltım, kahvaltımda sosisim, balım, çayımda şekerim, yemeğimde tuzum, biberim, soframda ekmeğim, gönlümü doyuranlarım benim.
Siz çöllerde serabım, sahilde denizim, dağlarda ormanım, şelalem, gökyüzünde ay ve yıldızım, gündüzleri güneşim, dünyamı aydınlatanlarım benim.
Siz gözümde kanat çırpan martı, denizde yunus, bahçemde gül, penceremde bülbül, kalbimde umut, hayallerimsiniz benim.
Güzel Yavrularım Benim;
Hayal ediyorum sizi, piknikte döner yerken, havuzda yüzerken, dondurma yiyerek sahilde gezerken, lunaparkta eğlenirken, misafirliğe giderken, evimize misafir alırken, boynuma sarılırken, öperken, canım babam derken...
Hayal ediyorum bayramlarımızı, ne güzeldi değil mi, anneler, babalar günü, ya doğum günleri, çok üzülmüştük bir gün nasıl da ağlamıştık, ama en çok gülerdik hani,
Hayal ediyorum sizi yemek yerken, ders çalışırken, okula giderken, hatta okuldan kaçarken, masa tenisi, futbol, voleybol oynar, güreş yapar, stadyumda koşarken, hayal ediyorum sizi maç seyrederken,
Hayal ediyorum sizi zeybek oynar, bale yaparken, şiir okur, şarkı söyler, drama yazıp oynarken, hani bensiz oynamazdınız,
Tatlı Yavrularım benim;
Hayal ediyorum İnci’min su getirmesini, Derya’mın “Müdür baba çay getirdim”, Duygu”mun “kahve yaptım müdür baba” demesini, Songül’ün çikolata istemesi, Yılmaz’ın bana ne bana ne demesini, Aynur’un küsmesini, Mesut’un gülmesini, Yasemin’in yanağımı ısırmasını, Can”ın koşmasını hayal ediyorum ama “aman düşersin yavrum” diyor, irkiliyorum,
Canım yavrularım;
Artık dayanamıyorum, bakmayın bana öyle.
Yuvamızın topraklı yolları, şirin yuvanın, çaresiz değilsiniz benim gibi.
Bırakmayın beni, bırakmayın beni el memleketlerinde, kuru selvilerin dibinde,
Komayın, komayın beni kokularınıza hasret,
Komayın yüreğimi kırık dökük, komayın çaresiz, boynu bükük,
Canım yavrularım, ne olursunuz, siz yine de götürün beni Yalova’ya,
Hayallerim gerçek olsun, sizi bir kez olsun göreyim,
Hani Mayıs’ta sevmiş, Haziran’da sevdalanmıştım ben size,
İsterseniz gömün beni, bir haziran sıcağında,
Ama ne olur, alın artık beni çocuklar, alın buradan,
Aşklarımla, hayallerimle, hasretimle, anılarımla alın götürün.
Alın götürün, komayın beni burada kırık dökük,
Komayın, komayın beni el memleketlerinde, komayın çaresiz, boynu bükük. Ali YURDAKUL - Müdür babanız
(Fethiye - 2007)
Canım Yavrularım;
Ayşegül’ üm, Elif’ im, Melih’ im, Melisa’ m, Onur’ um, Mert’ im, Uğur’ um, Emre’ m, Enes’ im, Erkan’ ım, Gülşah’ ım, Can’ ım, Cafer’ im…
Sizden ayrılalı dört ay oluyor,
Görmesem katlanırım belki dedim,
Dayanırım dedim kendi kendime, kaçtım Yalova’ dan,
Ama sizden kaçamadım işte,
Bir kaç gündür çok mutluyum, aklım da başımda değil...
Ayaklarım yerde ama uçuyorum, kanatsız...
Işıl ışıl geliyor bana her yer, her birden aydınlandı sanki...
Toz pembe artık kara dünyam, sevda şarkıları dilimde...
Bana mı öyle geliyor yoksa, uçuyorum da...
Her yer ışıl ışıl, karanlıklar aydınlanmış...
İnanmayın bana ya, bana öyle geliyor sanırım..
Kaybettiğim çok değerli bir varlığımı, sevdiceğimi, sevdamı,
Ceylan gözlümü bulmuşum ya, ondandır...
Bulmuşum ya, gam yemem artık, ondandır...
Ondandır...
(Antakya - 2010)
Yaz be gamzelim, dök duygularını mısralara...
Beceremem deme, yaz bitene kadar kalemin mürekkebi...
Tükenene kadar prmaklarında derman...
Kelime kalmayana kadar dağarcığında...
Bir de bakmışsın ki; aşkını anlatmışsın, sevdalarını, kara gözlü, kalem kaşlı, sırma saçlı, kel sevdanı...
Bir gülümse ne olur, gözlerini göreyim, yanagında çifte gamze, dudağında tebessüm, elinde de bir gül olsun...
Ve o gülü bana uzatsan...
Siyah mı, sarı mı, beyaz mı, yoksa kırmızı ya da pembe mi?
Boş ver be çifte gamzelim..
Ne yapayım ben gülün rengini..
Ben o gülün rengine de bakamam ki zaten, gözlerin duruken...
Yanağında çifte gamze, dudağında Gül ücük varken.
(Antakya - 2011)
Kırk Yıl Sonra
Dile kolay, tam kırk sene...
Hayallerimizde yaşattık, yaptığımız yaramazlıkları,
Kırgınlıkları, üzüntüleri, acıları, hüzünleri..
Tertemiz sevdaları, en karasından, çocukça,
Geçme, ne olur geçme...!
Demedim mi sana,
Penceremin önünden, geçme...
Madem vazgeçiyorsun benden,
Geçme penceremin önünden,
Geçme, nolur geçme...
Siz çok sevdiniz mi hiç? Çok özlediniz mi sevdiklerinizi?
Ben çok sevdim mesela.. Ve çok özledim, çok demek de yetersiz ya.
Her gün özledim, her gece özledim. Hiç bıkmadan, sıkılmadan, hiç usanmadan özledim.
Sevmekten bıkmadım hiç. Hep sevdim ve hep seveceğim..
Ve özlemekten, sabah gördüm, akşam özledim.
Ve sevdim ben.. Hep seveceğim...
Akşam oldu bak yine, yorgunlukta çöktü üstüme...
Öyle bir çay çekti ki canım, hiç sorma...
Tavşan kanı derler ya öyle işte, ama şekersiz olsun,
Yanında iki akşam simidi ve bir de sen...
Çevlik' te olsak, kayalıklarda, deniz köpürse ayaklarımızın altında...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!