I.
Şu özüm bir çöle dönmüş, yüreğim aşka susarken.
Özü eştim, ab-ı aşkın menabî bir kuyu açtım.
Aradım, her yeri gezdim, nice yollar arasından
Gönlü tevlid gül bağından, bağda ağlar kalbi hem-târ,
Yâre hasret güz çağından geldi dilzar, aşkı hem-bâr,
Bir garip bülbül ki, hem-zar, meyli bil-zar içre hem-za’r.
Geçti aşkın menbaından, kalbi aşksız dar-ı zardır,
İçti çendan aşk abından, mey-i aşklar nar-ı hardır,
Allah’ın selamı üzerinize olsun.
Tasavvurat-ı Zalime-i Şeytaniyenin Mahsulü Yani: Şeytani Zalimce Düşüncenin Ürünü: Gizli Şirk
Ene (benlik) , gizli hazineler olan esma-i İlahiyenin anahtarıdır. Onun mahiyetinin bilinmesiyle ancak o ene açılır ve kainatın gizli sırları ve vacip olan alemin hazinesini bile açar.
Allah’ın selamı, sevgisi ve merhameti üzerinize olsun.
Farkındalıklı ve farkındalıksız bilinç ve bilinçsizlik katmanlarına geçmeden önce, şuur ve şuurun Türkçe ana karşılıklarından biri olan bilincin, mana ve tariflerinden birkaç örnek vererek yazımıza başlamak daha yerinde olacaktır inşallah.
“Hayat, vücudun nurudur; şuur (bilinç) , hayatın ışığıdır.” (1)
2 – Farkındalıksız Bilinç Katmanları:
Varlıkta “farkındalıksız bilinç katmanları”nı oluşturan bilgiler ise; varlığa birinci ve hatta ikinci dereceden bile lüzum etmeyen haber, malumat veya bilgilerdir. Genellikle varlığın isteği dışında, bilinçaltına girip yerleşiveren davetsiz misafirlerdir, aynen bilgisayarın hafızasına girip yerleşen virüsler gibidirler. Ne var ki; bilgisayara bir tanesi bile girince hemen fark edilebilen bu davetsiz misafirler, varlıkların içinde en basit işlem hacmine sahip bilinen bir arının beyninde bile, fark edilmeleri neredeyse imkansızdır.
Çünkü, en gelişmiş bir bilgisayarın beyin işlem hacmi bir saniyede yüz milyonu geçse bile, işlem hacmi yönünden, en basit beyin yapısına sahip olan bir arının beyninin bir saniyedeki işlem hacmi on bir milyardır, en gelişmiş beyine sahip olan insanın ise, bir saniyedeki beyin işlem hacmini hesaplamak çok zordur. Kimileri bunu trilyonlarla ifade ediyor olmalarına rağmen, araştırmalar henüz daha insan beyninin ulaşılamamış ve kullanılamayan pek çok fonksiyonu olduğunu gösteriyor. Bu hesapları yapanlar da aynı durumda olduklarına göre, o halde hesapları da büyük bir ihtimalle eksiktir.
Makro mu büyüktür, mikro mu?
Bu güne kadar insanlığın ulaştığı bilgi, irfan, hikmet ve hakikat birikiminden yola çıkarak ve bulunduğumuz orta mahalden 3. Boyut’tan, bize göre aşağıya (mikroya) ve yukarıya (makroya) doğru bakarsak; bu soruya elbetteki: “Makronun daha üst boyutlarına çıkılarak, sonsuz büyüğe doğru yaklaşım sağlanabilir” şeklinde bir cevap verilebilir. Fakat gerçek bu mudur?
Gerçek cevabı bulabilmemiz için, mikroya doğru tekrar, fakat bu amaçla bir göz atmakta yarar var: Hücreler boyutundan başlayarak sırasıyla element, molekül, atom, çekirdek, kuark ve kâinatın zeminini oluşturan dokuya (esir) kadar indiğimizde, adet olarak sayısızlığa, mekân olarak sınırsızlığa ve hareket olarak da sonsuz hızlara doğru yaklaşmış ve sınıra gelmiş olduğumuzu anlarız.
Sevgili Rabbimin en güzel isimleriyle başlarım.
Bu soruların cevabına, ‘sonsuzluk’ kavramı hakkında küçük bir açıklama yaparak geçmek daha doğru olacak sanıyorum.
Etimolojik olarak ‘sonsuzluk’ kelimesinin ‘başı olup ta sonu olmayan’ gibi bir çağrışımı olmasına rağmen biz buna; ‘başı ve sonu olmayan’ gibi bir anlam yükleyerek kavramlaştırmışız. ‘Başı ve sonu olmayan’ derken, ‘öncesi ve sonrası yoktur’ derken, ‘ezeli ve ebedi’ derken de anlatmak istediğimiz olguyu belki de, farkında olmadan kendi zaman algılarımıza göre manalandırmış oluyoruz. Bu durum bazen yanlış anlamalara ve anlaşılmalara da zemin hazırlıyor. Aslında çoğu zaman tam olarak ifade edilmek istenen olgu ‘an’dır. Benim de kastettiğim ve tarif etmeye çalışacağım ‘an’, yani zamansızlık ve ona bağlı olarak da mekansızlık olmakla beraber, acizen bende alışılmışın dışına çıkmayarak ‘an’ kelimesi yerine ‘sonsuzluk’ kelimesini kullanacağım. Bu son cümlede de açıklanması gereken birkaç nokta ortaya çıktı:
Sevgili Rabimizin selamı, şefkati ve muhafazası üzerimize olsun inşallah.
Sevgi, mutluluk ve esenlikler dilerim.
Takıntılılık: Sadece kendi bildiğine veya tabi olduğu önderinin bildiğine takılıp başka bilgileri kabul etmemek veya reddetmek ve onlarda takılıp yenileşememek. Ayrıca; folklorik yaşantılara (yani bağnaz milliyetçilik) , nostaljik duygulara ve bu güne kadar gelip geçmiş insanlık önderlerine takılmak, zamanla şekilciliğe dönüşür.
Tekfir kelimesinin konumuz ile ilgili sözlük anlamı: Başkasının kafirliğine hükmetmedir, 'kafr'in anlamı ise; ışığı örten veya gerçekleri örten demektir.
Tekfir Psikolojisi günümüzde ortaya çıkmış bir davranış bozukluğu olmamakla birlikte, günümüzde inanılmaz boyutlara ulaşmıştır. Adeta bir salgın hastalık gibi hemen hepimizin semtine en az bir kez uğramıştır. Bu hastalık bazılarımızda pek oyalanmaz, bazılarımızda yıllarca kalabilir ve bazılarımızda ise kronikleşir, Rabbim muhafaza buyursun.
Tekfir Psikolojisi masumane ve sinsi bir şekilde, insanın her hangi bir dünya görüşüne veya dine yönelmesi, o dine veya dünya görüşüne inancının fanatikleşmesiyle (taassup) birlikte başlar ve bu inancını fanatikçe yaşamına geçirdiği zaman ise yerleşir.
İSA’NIN KUTSAL YASA AÇIKLAMASI
(Mat.)
“Kutsal Yasa’yı ya da peygamber sözlerini,
Geçersiz kılmak için sanmayın geldiğimi.”
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!