Akın Akça Şiirleri - Şair Akın Akça

Akın Akça

Nasılsa o gün tüm simitleri satan Ahmet,
Huzurlu ama gene buruk, evine döndü.
Dönerken bakkal Mehmet’e uğradı,
Yukarıya bir yerlere astığı televizyonda Ehraim Gatlıses vardı:
“Haberlere de girdi en sonunda bu adam” dedi:
Ojar Ehram, meclisteydi, yeminde değil ama.

Devamını Oku
Akın Akça

Sevmek güzel bir şey olsa
özgün olabilirdi kararlılık.
Ama çok, çok daha muhteşemdir
yüreğin atarken sevgi
ki 'bedel' denen anlatır neyi?

Devamını Oku
Akın Akça

Doğanın şeytani yanı suçlayamaz mı insanı
Ya da cezalandıramaz mı, görüyoruz bunu.
Dünya’ya ya da yarın Güneş’e ne olur bilinmez
Ama kutsal şey değil böyle suçluluk duygusu
Kendimiz için ektiklerimiz ve alıkoyan biz
Kendinden tabiatı ve onun kendisini de bizden.

Devamını Oku
Akın Akça

It’s empty: look at one of the wagons
Others, North and Northwestsiders
Are going to the Meditterenean
And the Middleeast, for voyage …
These wagons are fulfilled!
But this empty one, it

Devamını Oku
Akın Akça

Elleri terli bu yavru kuşun,
sinirden-yekpare;
sinirlendiğinde ali top atar pare pare.
Heyecan içinde koşuşturan, yare ne der ileride,
'Günümü gün ettim.' mi der -
biyolojik kitaptaki o durmakta olan böceğin bacağını atışı gibi.

Devamını Oku
Akın Akça

Ağaçları görmek fırladığın yere;
Orası ki seni, yalanlayamayan:
Sımsıcacık güneş damlada okyanus,
Duramaz bahşeder, iyidir der insan.

Zıplayıp çıktığın yerdeki sevgili,

Devamını Oku
Akın Akça

Kar sarsın
beni ve herkesi
öldükten sonra
ve önce ölümden.
O, toprağı kucaklasın ve
toprak da beni ve herkesi ve

Devamını Oku
Akın Akça

***'Herşeyin ne anlama geldiğini ya da nasıl yorumlanacağını bilmemek daha iyidir, çünkü aksi takdirde olayları kendi akışına bırakmaya korkarsınız. Psikoloji, gizemi ve büyü niteliğini yok eder. Anlamlardan konuşmak beni çok rahatsız ediyor. Çünkü anlam çok kişisel birşeydir ve herkese göre değişir...'





Devamını Oku
Akın Akça

_ Hangisi daha iyi orijinli, daha iyi hangisiyle inşa yeniden edebilirsin Kasım’ı? November (1) Rain’le mi, Amy Lee’nin(2) October’ıyla mı yoksa, ya da belki Blue October’in(3) şu ‘Hate Me’sidir, ‘Nefret et benden’idir, kim bilir? Sırf bir ‘Ekim’ ise alacağın tavır, samimisindir sanırım, koca bir çerçevede. Kasım yağmurundaysa, koskocaman bir tavır var gibi, çiviyi çiviyle sökmek misali. ‘Mavi Ekim’se, o ‘sırf Ekim’ hali vardı ya onun; ondan sanki az daha güçlüdür, olaya şeklen bir renk getirmiştir ve o da ama saftır, arıdır. Öyleyse, tüm bunlar aldatıcı mıdır?
_ Kendini cephelere atan filozof Aus. Wittgenstein’i anlıyorum, cephede, cephede en ön bir yere! ! Ama sorguluyorum da! Hangi şampuanı kullanmış yıkanırken, ki en ön cepheye bile 1 senede razı edebildiğinde yetkilileri, de yetmemiş orası bile: Neden öncülerin de önlerine atılırsın. Bunca mı nefret kendinden ettin, durduramadığın için gidişatları onca ceset ve kan görme arzusu… Sanırım bunu sen istememiştin: soru işareti bile koymadım…
_ Gülümseyerek yalan söyleyen ve somurtmayarak yalan söyleyen insanlar tanıdım, ki somurtmayan-
lardı yüzünden tek bir nur tanesi bile düşürmeyen –fer, ne arasın? ! ! ! - ve gülümseyenlerdi, hep unut-
maya nazır, unutmaya hazır; bunla da kalmaz, hep de düşündüğünü yapan unutan –bir teki hariç, gerçekten tanıdığım biri. Üst bir gökyüzü altınca bir en yüksek dağda ölümcül bir ovada izledim onları ki burası da ufuksuz –nasıl olur? ? ! Yukarıda büyük bir plazma döndükçe, o karanlık gökyüzü; onlar huzursuzlanır: kah bu gülümseyenler, kah da somurtmayan tepkisizler. Sonuca çıkışta, hepsi de aynı. Alttaki ufuksuz-karanlık ovada oynaşıyordum, koşuşup dururken bir kendi güneşimin altında; yüzünde fer ışıtan bir örümcek gördüm –kafası yerine bacaklar asılı olan ve ayakları yerinde de kafalarıyla yerde sürünmeye çalışan hayaletler taşıyordu onu eller üstünde. İnce bacakları vardı onun, narin ve ama alımlı; belli, bir tarantuladan çok daha gün görmüş. Ah bir ağlamayı deneyebilseler, hiç değilse deneseler! Ne çıkardı… Belki o zaman bu taşıdıkları örümcek gülümsemesinin gerçek ve gönülden aslında olduğunu, kanıksayabilir; kafalarıyla yürüyen tepkisiz bacak yoksunlarını yalanlayarak, çamur ata ata o hayaletlere! ! Sonra hepsi bir ses duymuşçasına durdu, ve ellerindeki dişi yere düştü. Kardinal giysili bir Papa, ki görüntüsü yaklaştıkça oldukça netleşti. 1000 yıldır güç adına esir eden ve öldüren ruhbanların başı ve emir vericisiydi, ki haşa ya Tanrı ya da peygamber sanardı kendini, o yakama ilişti bir rozet. Elimin tersiyle ittim bu ruhbanı yere Ve yere düşen örümceği aldım. İleride, ona aşık olacaktım. Dedim ki ona: “Ben hayalet değilim ve asla seni ellerimden düşürmeyeceğim.”:Sevindi buna. Benim kadar sevindi mi? :Risk o kadar çok diğer şeylere alırım ki, ona dair ettiğim böyle, buna, bu lafa asla almam. Değindi ki: “Ben tarantula bacakları istiyorum.”..Güçlü olup düşmemek için.” Ben de nakil yaptım böylece ona, yamalar ekledim isteği üzerine –hoş, istediği her şeyi yaparım ya. Ve küfürler ede ede yokoldu aniden yukarıdan inen ve o an kaybolan bir başka görüntü. Bu görüntü, Kafdağı dedikleri olmalıydı, gülümseyerek uzaklaşan. Anlam veremedim. Ama yerdeki eş ikizi, o hala yanı başımda! Sanırım, gülüşünün anlamı –(ş) imdi`ce bir tünaydın- bu eş ikizinde saklı olmalı; üstelik, biz’e daha yakın olan kısmi. Baktım sonra sevimsiz hayalet görüntüleri yokoldu ama o uçsuz bucaksız karanlık ova, o hala var, Erycle`angeth’te*- bu geniş ama yampiri dağ zirvesinde. Ve kararsız Vorsux,* döndükçe dönüyo hala yukarıda (ama tek yaşama geldiğim, doğduğum nokta da burası, ki asla da istemezdim bu yüzden bir başkasını) …
_ Gri soytarı’nın çivi sökenleri ve uysallığı Mavi Ekim’in; tamamen sadeleştiriyor birbirini. Kötülerin çoğalır gözükürken sayısı, aslında bu sadece bir görüntü aldatmacası- bilen bilir, gelip geçici. Çünkü iyilerin enerjsi büyüdükçe büyüyor ve hep de böyle olacak. Fakat ahh, gene de bir curcuna kalıyor geriye. 10 Kasım’da bir 18 Kasım yoksa hiç bir 1Nisan 23 olabilir miydi! ! ! ...

Devamını Oku
Akın Akça

Orjinal şekil

Açık yeşil başlık,
kıpkırmızı bir kuyruk.
Ne yapıyorsun?
geliyorken bunlarla Ve de açıklamanın yanında

Devamını Oku