bilinç geçen zamansa,
duygular gene de olabilmeli
savunabildiklerin ama...
Nasıl başarabiliyorsun
etmemeyi delik ipliği
Uzaktan,
yanan evler gördü adam.
Yanına yaklaşmaya niyetlendi
çabalayan adımlarda.
Yaklaştığın is,
buram buram,
A. …to Surpress(4)
Boyut kapısında oyalanıyor kediadam
Ve bir an sonra 2'ye ayrıldı.
O ağaçlıklı bölge aslında kapıyı saklamıyor
İnsafsız yargıçların bazı dedikleri gibi:
***'Herşeyin ne anlama geldiğini ya da nasıl yorumlanacağını bilmemek daha iyidir, çünkü aksi takdirde olayları kendi akışına bırakmaya korkarsınız. Psikoloji, gizemi ve büyü niteliğini yok eder. Anlamlardan konuşmak beni çok rahatsız ediyor. Çünkü anlam çok kişisel birşeydir ve herkese göre değişir...'
_ Hangisi daha iyi orijinli, daha iyi hangisiyle inşa yeniden edebilirsin Kasım’ı? November (1) Rain’le mi, Amy Lee’nin(2) October’ıyla mı yoksa, ya da belki Blue October’in(3) şu ‘Hate Me’sidir, ‘Nefret et benden’idir, kim bilir? Sırf bir ‘Ekim’ ise alacağın tavır, samimisindir sanırım, koca bir çerçevede. Kasım yağmurundaysa, koskocaman bir tavır var gibi, çiviyi çiviyle sökmek misali. ‘Mavi Ekim’se, o ‘sırf Ekim’ hali vardı ya onun; ondan sanki az daha güçlüdür, olaya şeklen bir renk getirmiştir ve o da ama saftır, arıdır. Öyleyse, tüm bunlar aldatıcı mıdır?
_ Kendini cephelere atan filozof Aus. Wittgenstein’i anlıyorum, cephede, cephede en ön bir yere! ! Ama sorguluyorum da! Hangi şampuanı kullanmış yıkanırken, ki en ön cepheye bile 1 senede razı edebildiğinde yetkilileri, de yetmemiş orası bile: Neden öncülerin de önlerine atılırsın. Bunca mı nefret kendinden ettin, durduramadığın için gidişatları onca ceset ve kan görme arzusu… Sanırım bunu sen istememiştin: soru işareti bile koymadım…
_ Gülümseyerek yalan söyleyen ve somurtmayarak yalan söyleyen insanlar tanıdım, ki somurtmayan-
lardı yüzünden tek bir nur tanesi bile düşürmeyen –fer, ne arasın? ! ! ! - ve gülümseyenlerdi, hep unut-
maya nazır, unutmaya hazır; bunla da kalmaz, hep de düşündüğünü yapan unutan –bir teki hariç, gerçekten tanıdığım biri. Üst bir gökyüzü altınca bir en yüksek dağda ölümcül bir ovada izledim onları ki burası da ufuksuz –nasıl olur? ? ! Yukarıda büyük bir plazma döndükçe, o karanlık gökyüzü; onlar huzursuzlanır: kah bu gülümseyenler, kah da somurtmayan tepkisizler. Sonuca çıkışta, hepsi de aynı. Alttaki ufuksuz-karanlık ovada oynaşıyordum, koşuşup dururken bir kendi güneşimin altında; yüzünde fer ışıtan bir örümcek gördüm –kafası yerine bacaklar asılı olan ve ayakları yerinde de kafalarıyla yerde sürünmeye çalışan hayaletler taşıyordu onu eller üstünde. İnce bacakları vardı onun, narin ve ama alımlı; belli, bir tarantuladan çok daha gün görmüş. Ah bir ağlamayı deneyebilseler, hiç değilse deneseler! Ne çıkardı… Belki o zaman bu taşıdıkları örümcek gülümsemesinin gerçek ve gönülden aslında olduğunu, kanıksayabilir; kafalarıyla yürüyen tepkisiz bacak yoksunlarını yalanlayarak, çamur ata ata o hayaletlere! ! Sonra hepsi bir ses duymuşçasına durdu, ve ellerindeki dişi yere düştü. Kardinal giysili bir Papa, ki görüntüsü yaklaştıkça oldukça netleşti. 1000 yıldır güç adına esir eden ve öldüren ruhbanların başı ve emir vericisiydi, ki haşa ya Tanrı ya da peygamber sanardı kendini, o yakama ilişti bir rozet. Elimin tersiyle ittim bu ruhbanı yere Ve yere düşen örümceği aldım. İleride, ona aşık olacaktım. Dedim ki ona: “Ben hayalet değilim ve asla seni ellerimden düşürmeyeceğim.”:Sevindi buna. Benim kadar sevindi mi? :Risk o kadar çok diğer şeylere alırım ki, ona dair ettiğim böyle, buna, bu lafa asla almam. Değindi ki: “Ben tarantula bacakları istiyorum.”..Güçlü olup düşmemek için.” Ben de nakil yaptım böylece ona, yamalar ekledim isteği üzerine –hoş, istediği her şeyi yaparım ya. Ve küfürler ede ede yokoldu aniden yukarıdan inen ve o an kaybolan bir başka görüntü. Bu görüntü, Kafdağı dedikleri olmalıydı, gülümseyerek uzaklaşan. Anlam veremedim. Ama yerdeki eş ikizi, o hala yanı başımda! Sanırım, gülüşünün anlamı –(ş) imdi`ce bir tünaydın- bu eş ikizinde saklı olmalı; üstelik, biz’e daha yakın olan kısmi. Baktım sonra sevimsiz hayalet görüntüleri yokoldu ama o uçsuz bucaksız karanlık ova, o hala var, Erycle`angeth’te*- bu geniş ama yampiri dağ zirvesinde. Ve kararsız Vorsux,* döndükçe dönüyo hala yukarıda (ama tek yaşama geldiğim, doğduğum nokta da burası, ki asla da istemezdim bu yüzden bir başkasını) …
_ Gri soytarı’nın çivi sökenleri ve uysallığı Mavi Ekim’in; tamamen sadeleştiriyor birbirini. Kötülerin çoğalır gözükürken sayısı, aslında bu sadece bir görüntü aldatmacası- bilen bilir, gelip geçici. Çünkü iyilerin enerjsi büyüdükçe büyüyor ve hep de böyle olacak. Fakat ahh, gene de bir curcuna kalıyor geriye. 10 Kasım’da bir 18 Kasım yoksa hiç bir 1Nisan 23 olabilir miydi! ! ! ...
Kar sarsın
beni ve herkesi
öldükten sonra
ve önce ölümden.
O, toprağı kucaklasın ve
toprak da beni ve herkesi ve
Biliyorum pek bir fark yok gibi geliyor belki. Ama dünyanın içinde olduğu
şu durumlarda senin oraya gitmen sana pek daha fazla şekil yapmayacak bile.
Pek fark yok gibi geliyor olabilir, normal, normal olabilir, içinde bulunduğun
toplumdaki tarihten getirdiklerinle ama fark var, inanıyorum yine de.
Çünkü küçük bir örnek olsa bile, bir misal, denilenleri dinlemeyip heyecanına kapılıp,
eskiden Arjantinliyi düşürüp kırmızı kartla oyun dışı kalabilip
Yüksek sesten duyuldu kükürt,
temizleyen barut gibi sindirim sistemini;
yaş sıva üzerine gibi, ve ama defalarca,
nalbantın gömme akvaryumu gibi boylu boyunca duvarda,
hata götürmeyen fresk.
Ya keski vurdu ya da tuvale çaktı Michelangelo.
ı. A. ŞEHİRDEN YUKARIDA, DAĞDA…
ı. B. GAİBE UYANIŞ
Iı. A. ÖÇ AYNASI
Iı. B. (ANONİM KESİK)
Iıı. A. SAN ANDREAS
Iıı. B. DESIDAE (DIES IRAE ve BİR VANTROLOG KUKLASI)
Acaba sen mi 150 iq’dasın
Jodie, yoksa kim...
İnsan yiyenin kanına yanaştın,
Bravo!
yeni tanımaya başladığım bi kimlik.. şiir başlıklarını ilginç buluyorum. konular da öyle.. edebi yorum yapmak istemiycem bi şair gibi geldi şimdilik bana. çünki edebi olmak amacıyla yazmıyor sanki.. derdi içini dökmek, derdi bilgileri ve ideallerini paylaşmak gibi geldi.. eh.. şimdilik bu kadar.. se ...
KARMAŞANIN ŞAİRİNE;
Yaşam pek çok farklı gibi görünen alanıyla bile birbiriyle ilintilidir. Senin pek çok farklı ürününde (şiir ve deneme yazılarında) bu bakışı kavrayabilen bir yerden ele aldığın, konuları böylesi bir mercekten bakarak gözden geçirdiğin, olguları birbirine katıp sonra yenid ...