Akın Akça Şiirleri - Şair Akın Akça

Akın Akça

Sıcağın duvarına yapışmış akrep
usul usul,
yelkovan sokuluşlarla mı ilerliyor
kendi son vuruşunun öncesinde...

Ama o son, hiçbir.. ,olmayacak

Devamını Oku
Akın Akça

Yarım metrelik ranzadan atlarken odanda, aşağı;
Hiç titreme gelir mi, korkuyla karışık?
Ürperme gelebilir mi gözleriyle konuşurken sen, kuşların;
Camı açıp onlara verirken, suya batırılmış ekmeği?
Ne demeli ki? Hem onlar aynı kuş, verirsin de ekmeği;
Kalbin buruk, besbelli, var bir acı. Sonra onları izlersin:

Devamını Oku
Akın Akça

Biçtiğim hayat çizgisi çok fazla sağ avuç içimde,
Ama yine de razıyım azına:

Hayat en güzel bahşedendir,
Suçlayamıyorum bunun için tanrıyı:

Devamını Oku
Akın Akça

Piknik seven biri güzelden habersiz bırakabilir mi?
Sorun bu olmalı, tek kişilik bir Karayip bileti

değerlendirmemek olduğunda, esas yanındaki’ni;
Tutamazsın sen başkasını, bilirsin başkaldırıyı.

Devamını Oku
Akın Akça

1922'lerde daha cumhuriyeti ilan etmenin hemen öncelerinde 'yeni bir din bulmalıyız' dediğini ve Atatürk Orman Çiftliği'ni
doğa sevgisi üzerine böyle kurduğunu...

Dolmabahçe Sarayı'nda bir küçük geometri kitabı bile yazdığını ve geometri terimlerini (mesela üçgen, dikdörtgen gibi-
üç köşeliyi genişleterek-üçgen) bize kazandırdığını ve aslında okuldayken de ona 'Benim adım Mustafa hadi senin de Mustafa olsun'
diyen matematik hocasının belki de ona bu matematik ve bilim, haliyle de bilimsel düşünme'yi kazandırmış olabileceğini...

Devamını Oku
Akın Akça

“İnfilak eden mekiğin atmosfere yayılan parçaları olabilir! …”
“Evet, Noel Baba da olabilir!
..güvenilir bir bilgi alana kadar, general;
askerler hazır beklesin! ”
-

Devamını Oku
Akın Akça

“Your majesty …
Thank you for your ladyship.”

“I very well indeed, thank you sir.”:


Devamını Oku
Akın Akça

1.Park
Mutfakta tabak çanaklarla oynuyordu gene o gece. Rüzgarın uğultusu tüm gücüyle camlara vuruyor; çıkan bu sesler, sanki oracıkta duran şehrin büyük caddesinin gürültüsünü bile bastırıyordu. İçerideki kalabalık ahaliden, masalardan devamlı bağırtılar geliyor; ulaşan bu aceleci yakarmalar kasadaki patronu tedirgin ediyor, haliyle aşçı kız daha da çabalar bir pozisyona sevkolmaya azmediyordu. Bu işlek caddenin üzerine kurulan lokanta; mutfağı, arka tarafta, araba parkına açılan mevkide saklıyordu. Paydosa yakın gece saatlerinde bazen çöpleri de çıkarıp döküyordu aşçı kız. 32 yaşındaydı ve yalnız başına bir evde yaşıyordu. Hayattan ne bekliyor, pek bilmiyordu ama bazen ay sonlarında, bazense ay başlarında, eline geçen parasıyla geçinip gidiyor, hafta sonlarıysa eski birkaç arkadaşıyla buluşuyordu.

Dışarıdan mırıltı gibi ama daha güçlüce sesler gelince bunun ne olabileceği üstüne düşündü. Saat akşam 7’ye yaklaşıyordu, bir kış ayazında. Azcık şurdan sıyrılsa, işini o ara yapacak elemanlar vardı, patronla da arası fena sayılmazdı. Seğirterek arka park tarafa geçti. Bir gölge gördü uzaktan, biraz daha yaklaşarak küçük bir çocuğun yerde sürüklenir gibi hareketler yaptığına şahit oldu. Şaşırarak, çocuğun üzerine eğildi ve sordu:
-Ne yapıyorsun sen burada, küçük?
çocuk cevapladı ama parktaki iki sokak lambasından aşağıya inen, yavaşça ortamı süzülerek dolduran ışın okları çocuğun nasiplenişine işaret etti; pancar gibiydi yüzü:

Devamını Oku
Akın Akça

Bir düş gördüm
Sonra bu parladı.
Derler ki, bir anlıktır, ama devamlı gelişti bu.
Ve sürekli, şiddetlendi.
Kan ter içinde uyanıyordum gecede,
Uyandığım sabahlarda

Devamını Oku
Akın Akça

Eski bir binanın yukarı bir penceresinde halkı selamlayan din adamları vardı. Çok coşkuluydu herkes.
Ama o duvarların ardında bir şey, onu ne sezebildi herkes, ne de papalar.
Sonra düşten uyanarak üşümüş olduğunu fark etti bu kış mevsiminde, arabasında.
Marşa basmak istedi, ısıtabilmek için içeriyi. Gözü dışarıda, yukarıdaki göğe takıldı.
Bazı yıldızlar çok donuktu, bazılarıysa fazlasıyla parlak.
Neden evrende başka yaşam olmasındı ki.

Devamını Oku