Hislerimi tam anlatamıyorum Eyy Gönül Sevgilim.
Ancak şunu bil ki; Belki de ruhumuzun ikiye bölünmesi, içimizde taşıdığımız derin duyguların ve yaşadığımız deneyimlerin bir parçası olarak kabul edilmeli. Her kırık parça, bize hayatın ne kadar kırılgan ve aynı zamanda ne kadar güçlü olduğunu hatırlatıyor
(Ahsar Zerefşan – Haziran 2024)
Yalan gülümsemelerimle etrafımdaki herkesi kandırıyorum. Varoluşumun anlamını sorguladığım bu labirentte kendimi sürekli kaybediyorum. Ellerimle yazdığım bir senaryo da hem oyuncu hem seyirci gibiyim. Anlamıyorsun, gerçek benliğime, içimdeki huzura kavuşmak için bu sahte kimlikten kurtulmam gerekiyor fakat içimdeki çığlıklar, sessizliğin duvarlarına çarparak geri dönüyor. Gözlerimden gözlerine yansımalar sahte fakat gözlerimiz buluştuğunda, aramızda bir bağ kurduğumuzu sanıyorsun.
Ah be güzelim anlamıyorsun! anlamıyorsun içimde bu çelişkiye, yüzümde bu sahte gülümsemeye rağmen aramızda kurulduğunu düşündüğün bağ, aslında benim en büyük yalanım... İçimdeki sakladığım acıları göz ardı ediyorsun…
(Ahsar Zerefşan /Denemeler – Temmuz 2024)
Gözlerim, gülümsemek için değil, anlam arayışında. Sessizlik, içimdeki hüzünle dost olmuş gibi duruyor. Her bakışta, her kelamda, biraz sevgi arıyorum belki de. Hayatın içindeki bu derin duyguları anlamlandırmaya çalışırken, sessizliği sevmeyi, hüznü bir dost gibi kabul etmeyi öğreniyorum. Sessizlik, içimdeki duyguları en derinden hissettiren bir dost gibi sessizliğin sakin sularında yolumu bulmayı öğreniyorum….
(Ahsar Zerefşan / Denemeler– Temmuz 2024)
Gözlerim seni arıyor, güzel gözlüm. Son nefesimi verirken, dudaklarımda kurumuş toprak kokusu yerine senin adını arıyorum. Sekaratın ateşinde yanarken, bir damla su misali beni serinletecek tek umut sensin. Gitmeden önce yanıma gelir misin? Veda anında, kalbimde yankılanan son şiirini senin sesinden duymak ne kadar güzel olurdu. Lütfen, gecikme. Bu fani dünyada son kez bir araya gelmek dileğiyle, dualarını yanına al ve beni uğurlamaya gel.
Zaman sanki durmuş gibi. Giden nefeslerimde senin kokunu arıyorum. Gözlerim kapanırken, son kez seni görmek, sesini duymak en büyük dileğim. Veda anında, kalbimde yanan şiiri seninle paylaşmak istiyorum. Belki de bu, aramızdaki son konuşma olacak. Lütfen, gel. Beni yalnız bırakma.
Henüz veda vakti gelmedi, değil mi? Gözlerimde hala senin ışığını görüyorum. Belki bir mucize olur ve sen yanıma gelirsin. Veda anında, seninle birlikte son bir kez daha hayata tutunmak isterim. Kalbimde yanan şiir, senin sesinde daha anlamlı olacak. Lütfen, gecikme. Ölüyorum, güzel gözlüm, toprağa dönüşüyorum. Seni bekliyorum…..
(Ahsar Zerefşan/Denemeler – Ağustos 2024)
Gözlerinde gizli bir hüzün var,
Güneşten kaçan bir bulut gibi;
Gülen dudakların arasında,
Yarım kalmış bir tebessüm gibi.
Bir zamanlar neşe doluydu bakışların,
Güneş gibi parlıyordu her yanın.
Çocuktum, bir gün kulağıma o günden sonra uzun yıllar ruhuma işlenecek derin bir nakış gibi bir şarkı ilişti. Orhan Gencebay diye biri “Yazıklar Olsun” diye hayattan yediği tokatlara sitem ediyordu. Çocuktum ama anlıyordum ki insanlığını kaybedenlere, taşlaşmış kalpleriyle karanlık dünyalarda yaşayanlara sesleniyordu.
Günler ayları aylar yılları takip etti ve büyüdüm. Hayat beni de kula kulluk eden insanlara, gözyaşları akan yığınlara bakıp kahkaha atanlara “Yazıklar Olsun” dedirterek defalarca haykırttı.
Yaşadıkça bu şarkıyı da ki her satırı adeta yaşamaya başlamıştım. Hasret çeken bir gönlün acı ve derin yaralı bir kalbin sahibi oluyordum günden güne. Bir gece kayan bir Çoban Yıldızına seslenip “Bu dertleri, ızdırapları ben mi yarattım? Günahın zevk oluşuna, vefanın yorgunluğuna, düzenin bozuluşuna ben mi sebep oldum?” diyerek hayatımı sorguladım.
Yahu söyler misiniz hasret çeken gönül neden hep benim olsun? Neden bu dertlerin yükünü hep ben taşımak zorundayım? Her sabah uyandığımda, içimdeki boşluğu dolduracak bir umut ararken, neden her defasında hüsranla karşılaşıyorum? Neden her geçen gün, bir diğerinin aynısı gibi, aynı acıları, aynı yalnızlıkları, aynı umutsuzlukları getiriyor? Bu dünyada sevdiklerimden uzak kalmanın, hasretle yanıp tutuşmanın neden hep bana düştüğünü anlayamıyorum. Her adımımda, her nefesimde, yüreğimde sevdiklerimin hasreti taşımak zorunda kaldığım bir yük neden! neden! Neden!
Nedir ki elimizde olan? Asıl kalbimizi sızlatan, varlıklarıyla değil, yokluklarıyla bizi derin bir yalnızlığa sürükleyenlerdir. Anılarımızı süsleyen yüzler, şimdi uzaklarda kalmış, sesleri sadece hatıralarımızda yankılanır olmuştur. Varlıklarıyla belki fark etmediğimiz ama yokluklarıyla içimizi kemirenlerdir asıl özlediğimiz. Zamanla anlıyoruz ki, en derin yaraları bırakanlar, bize en çok eksiklik hissettirenlerdir. Özlem, bir varlık değil de bir yokluk halidir, ruhumuzun derinliklerinde yankılanan bir boşluktur.
(Ahsar Zerafşan/ Denemeler -Haziran2024)
Tek dal sigaram vardı az önce masamda bir an da kaybettim arıyorum, bulamıyorum. Nereye gitti bu lanet olası. Sinirlerim bozuldu. Arayışlarımdan yorulduğum ve sıkıldım yeter artık. Gidiyorum ben hiçbir arayışın yükünü kaldıramıyorum, çekemem hiçbir arayışı ve senin kaprislerini… Kendine iyi bak ve inatçılığın muazzam gücünü kutla….
(Ahsar Zerefşan/ Denemeler - Temmuz 2024)
Bana “Neden şiirler yazmıyorsun, neden güzel sözler söylemiyorsun, neden sustun diyorsun? Neden kalemin sessizleşti, duyguların bu kadar uzak, cümlelerin bu kadar yorgun? Kalbinin derinliklerindeki melodiler neden sustu? Sözcüklerin gücünü neden bırakıp, İçindeki denizlerin fırtınalarına neden göğüs germiyorsun böyle sessizlikle baş başa kaldın?” diyorsun…
Sana şiirler yazmadığım, güzel sözler söylemediğim, neden sustuğum sorusuna cevap vereyim. İçimdeki kelimeler, acının ve yalnızlığın derin sularında boğuluyor. Kalemim, bu dünyadaki acı ve karanlığın yansıması olarak sessizleşti. Duygularım, hayatın kasvetli gri tonlarında kayboldu, cümlelerim yorgun ve tükenmiş. Gözlerimdeki ışıltı, dünyadaki adaletsizliklerin ve acıların gölgesinde soldu. Kalbimin derinliklerinde kaybolmuş melodiler, insanlığın yaşadığı büyük trajedilerle boğulmuş durumda. Sözcüklerin gücü, bu acı dolu dünyada yetersiz kaldı ve sessizliğin içine hapsoldu. İçimdeki denizlerin fırtınaları, bu dünyanın acımasız gerçekleriyle boğulmuşken, yaşamanın rengini kaybetmek zorunda kaldım. Her şeyin üzerinde karanlık bir örtü var, ve ben, bu örtünün altına gömülmüş duygularımla baş başa kaldım. Bende akıl mı bıraktı bu çağ? Zalimce Narin'lerin göz yumduğu, vicdanını kaybetmiş bu dünya, içimde bir parça huzur mu bıraktı?
Yüreğimde sakladığım son kırıntıları bile söküp aldı bu zamanın acımasız eli. Savaş meydanlarında masumiyetin kanla yıkandığı, minicik bedenlerin soğuk toprağa düştüğü bir dünyada, hangi ilhamı bulayım? Kaybolan, yok olan, bir daha asla gülümsemeyecek milyonlarca çocuk var…
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!