İçimdeki bu ağrıya Ağustos’un soğuk havası sebep değil, dostun ihanetinin soğuk gerçekliğidir. Acımın özüyle yüzleşmem gerekirken kalp ağrılarımı geçici ve içimde saklı kırık dökük tesellilerle dindirmeye çalışıyorum, bu da yaralarımı derinleştiriyor. Tıpkı İlaçların sadece semptomları maskelediği gibi. İçimden bir ses "Allah’ım, şifamı ver" diyerek yaralarımın kabuklaşması için dua etmem gerektiğini söylerken, içimden başka bir ses "Allah'ım, bu ağrı veren ateşi söndürme, büyüt" diye haykırıyor. Çünkü ben, ihanetin bıraktığı izi, kayıpların acısını, kırık kalbimin hüznünü en derin noktasına kadar hissetmek ve yüreğimde ağrı yapan her şeyi keşfetmek istiyorum. Biliyorum ki içimizdeki ağrıları keşfetmek onun en büyük ilacıdır….
(Ahsar Zerefşan/Denemeler – Ağustos 2024)
Arapça 'HİKMET' derler, ben de her acının, her gözyaşının ardında bir hikmet olduğunu tekrarladım durdum. Sözlerim kırıldı, düşlerim paramparça oldu ama yine de içimdeki kırık parçaları birleştirip umut duaları fısıldadım. Kırık kalbimle, yorgun ruhumla hayata direnmek kolay değildi ve her şey yolunda da değildi. Ama biliyorum ki, Allah bizi asla yalnız bırakmaz. Bu inançla, kırık dökük hayallerimle sana el açıyorum Rabbim, sabrım tükeniyor Rabbim, umudum sönmek üzere. Hayallerim paramparça oldu, acılarım dinmiyor. Ama sana olan inancım hala sapasağlam. Biliyorum ki, her derde deva sensin. Bana sabır ver, yol göster ve kalbimi huzur içinde tut. Şüphesiz ki, Kalbimi saran bu sızıları, ruhumu saran bu karanlığı hikmetinle Sen giderirsin. Yoksa ben Senin rehberliğin olmadan her adımda karanlığımda kaybolurum, Beni kaybetme Allah’ım…..
(Ahsar Zerefşan/ Denemeler - Temmuz 2024)
Bir onur, bir itibar, bir sultanlık her kadının hak ettiği bir yaşamdır. Kadınlar, gerçek değerlerini keşfettiklerinde, her anları sevgi dolu birer hediye; her gülüşleri, bir çiçeğin açışı gibi, etraflarındaki hayatı güzelleştirir. Onların varlığı, evrenin en güzel notalarını fısıldar; kadınlar yalnızca birer eş değil, gerçek erdemin ruhlara sunduğu ilham kaynağıdır. Her fedakârlıkları, etraflarındaki hayatı daha huzurlu kılar. Bir kadının yüreği, hayatın renklerini dağıtan bir palet gibidir; duygularının tonları, en derin acılardan en büyük sevinçlere kadar uzanır.
Kadınlar, bir masal gibidir; her anı bir hikâye, her gülüşü bir efsane olan varlıklardır. Hani gökyüzünde yıldızlar var ya, işte onlar kadınların gözlerinin yansımasıdır; her bakışlarında bir evren saklıdır, her parıltı, derin bir sevda masalının sayfalarını çevirir gibi. Karanlık bir ormanda, aşkın, özlemin ve umudun derin duygularını ellerinde yaprakları ışıldayan, nefes aldıran bir çiçekle gülümseyen peri gibi taşırlar. Onlar, yaşama dair en güzel melodilerin söz yazarıdır; her kelimeleri, ruhun derinliklerine dokunan bir nağme gibidir.
Ve biz, bu melodilerin, her gün yeniden büyülenmeye hazır birer okuyucu oluruz. Kadınların zarafeti, bir deniz gibi derin ve gizemli, keşfedilmeyi bekleyen bir hazine gibidir. Onlar, kendi masalımızı oluşturduğumuz bir serüvenin baş kahramanlarıdır; her adımda, aşkın rengarenk paletini sunarlar bizlere. Kalplerindeki sıcaklık, karanlıkta kaybolmuş ruhlarımızı aydınlatan bir ateş gibi yanar. Onların varlığı, hayata dair umudu besleyen bir bahar rüzgarı gibidir; karamsar günlerimizi aydınlatan, içimizdeki kurak topraklara su serpen bir mucize.
Tanıyamıyorum kendimi, kendime hayretle bakıyorum… Her hareketimde sanki kendime acı çektiriyorum, içimde bir isyan var ama neye, bilmiyorum. Attığım her adımda, sanki ruhumu daha da zorluyorum, attığım her adımda, sanki kendime acı çektiriyorum. Kalbim daralıyor. Aynaya baktığımda gördüğüm yüz benim değil gibi... Ne oldu bana? Ne hale geldim böyle? Ben, ben değilim artık... İçimdeki ses bile tanımıyor beni, o kadar yabancı, o kadar uzak. O derin gözlerimde bir zamanlar parıldayan o sıcacık ışığı, içimi sarıp sarmalayan, bana yaşamın her anını sevdiren o umut dolu gülümsemeyi sanki birileri kalbime hançer saplar gibi çekip almış… Öylesine acımasız, öylesine merhametsizce… Ama neyle savaştığımı bilmiyorum, düşmanım kim, neden böyle bir yalnızlığa mahkûm edildiğimi anlamıyorum. Kim bana bu kadar büyük bir acıyı reva gördü? Neden böyle elimden her şeyim kayıp gitti, içimde yanıtını bulamadığım sorular yankılanıyor, nefesimde boğuluyorum...
Tanıyamıyorum kendimi, kendime hayretle bakıyorum… Gerçekten ne hale geldim, bilmiyorum. Her defasında aynaya baktığımda gözlerime inanamıyorum. Kim bu yansıyan, bu yorgun ve bitap düşmüş yüz? Bu ben miyim? Sahi, bu umutsuzluk, bu derin sessizlik ben miyim? Peki ama ayna-ayna söyle bana; gözlerimde ki umut ve tebessümlerim nerede? O eskiden her bakışımda içimi ısıtan yaşam sevincim nerede? Kahrolasıca, kırılıp tuzla buz olasıca söylesene o gözlerim parıltısı, ışığı nereye kayboldu? Hangi hüzün, hangi keder gözlerimdeki o ışığı söndürdü? Allah aşkına ben göremiyorum sen görüyorsan söyle gözlerimin derinliklerinde yatan umut hâlâ orada mı? O tebessümlü, merhametli yüzüm, düşlerim yaşam sevincim orada mı? Eskiden ben böyle değildim, her şeyi daha derin, daha anlamlı yaşardım. Yaptığım her şey kendime bir zulüm gibi geliyor, sanki kendi ruhuma işkence edercesine hareket ediyorum. İçimde bir boşluk var, nedenini bilmediğim bir isyan var, ama neye kızdığımı, neye üzüldüğümü bile tam anlamıyorum. Kendimden, fıtratımdan firar etmiş, yitip kaybolmuş gibiyim. Sana baktığımda karşımdaki yüz bana yabancı geliyor. O gözler benim mi? O yorgun bakışlar, o umutsuzluk, o sessizlik... Ne oldu bana? Nasıl bu hale geldim?
Gözyaşların, seni incitenler için değil, seni incitmeyen biri olduğum için akacak. Senin kalbine dokunan sevgim, yük olacak yüreğine... başkalarının kırıklıklarından değil, benim nazik dokunuşlarımdan dolayı hüzünleneceksin.
Gerçekten derin bir acı, kaybolmayan nezaketin hatırasında....
(Ahsar Zerefşan / Derlemeler Mayıs 2024)
Komik olma lütfen bu saatten sonra bu dünyanın mutlu olunacak yönü mü kalmış? Bir zamanlar küçük şeylerden mutlu olabilirdik, ama şimdi gülmeye çalışsak bile içimizde bir suçluluk hissi var. Artık gülmek bile riskli, çünkü her an birisi "bu neyin gülüşü" diye sorabilir. Sanki bir yerlerde sürekli bir acı yaşanırken bizim mutluluğumuz yanlışmış gibi. O kadar kasvetli ki, sanırsın sokakta gülen birini gören hemen 'bu kişi kesin kaçak!' diye düşünüyor. WhatsApp'tan gülücük yollamak bile garip bir formaliteye dönüştü. Artık 'nasılsın' mesajlarına bile 'sorma gitsin' cevabı gelince rahatlıyoruz. Kendi içimize kapandık, o eski sıcaklık kalmadı dünyada. Dünya, Twitter kavgasından ibaret bir yer oldu.
Düşünsene, bir kız çocuğu kaç yıl boyunca büyütülüyor, eğitim alıyor, hayaller kuruyor ve bir gün, biri onun yaşam hakkını elinden alıyor. Kadınların öldürüldüğü bir dünyada mutlu olmaya çalışmak, bir çiçeği sulamak için son damla suyu kullanmak gibi.
Yani, düşün, hayatın en masum varlıkları olan çocuklar acı çekerken biz neyin mutluluğunu yaşayabiliriz ki? Sabaha kahve içip 'ne güzel güneş açmış' diyebilecek mi vicdanlarımız gece boyunca yüzlerce çocuğun öldüğünü bile bile ?
Biz seninle bu yüzden bu alemde beraber olsak, ne kadar mutlu olabileceğiz ki? Sanki bu ağır dünya, iki insanın saf sevgisini bile taşıyamayacak kadar kırılgan ve yorgun.
Derin acılarımdan ziyade yüzüme baktığında cehreme yayılan tebessümlerimi görmeni isterdim. Göremediğin için seni suçlamıyorum sakın böyle de düşünme çünkü ben insan olmanın sınavını geçtim ama kendi hayallerimin gölgesinde kaldım. Ama inan benimde suçum yok zira olgunlaşmak için tecrübe gereksizdi, iyi insan olmanın ödülü de zaten yok. Ne yazık ki bu mavi alemde güçlü sesler kazanıyor. Sahtekarlık ve hilelerle dolu bu mavi gezegen. Üzülme ve üzülmüyorum da sonuçta bir canım var milyonlarca insan gibi değil mi bir gün emaneti er ya da geç teslim edeceğim. Ve malum hayat kısa doğrularımla son nefese dek “TEK” başıma yaşayabilirim. Kalabalıkları zaten hiç sevmem……
(Ahsar Zerefşan / Denemeler – Temmuz 2024)
Hayatının akışına ve kaderine atıfta bulunmayı bırak artık. Senin kendine özgü ve kendi özüne ulaşman için hayat seni gün yüzüne çıkartmıyor. Kabul görmeyen arzuların nedeniyle bütün bu gizem ve belirsizliğin. Hayatın ışığı, herkese aynı parlamaz; kimine gölge, kimine güneş düşer ama sen yine de karamsarlığa düşmeden, korkmadan benliğini özgürce içinde he şeye rağmen yaşamaya devam et…
(Ahsar Zerefşan/ Denemeler – Temmuz 2024)
Hayatın ağır sınavlarından geçtiğimiz bu yolda, bir bardak çay, içten bir sohbet, ve samimi bir dokunuş yakışır. Gözyaşlarımızın arkasına sakladığımız gülüşler, yorgun ruhlarımızı dinlendiren melodiler, ve kalbimizi ısıtan dostluklar gerek bize. Yaşadığımız her anın değeri, küçük mutluluklarla büyük anlamlar bulur. Bir çiçek kokusu, bir şiir dizesi, ve içten bir sarılma, hayatın yükünü hafifletir.
(Ahsar Zerefşan/ Denemeler Haziran 2024)
Hislerimi tam anlatamıyorum Eyy Gönül Sevgilim.
Ancak şunu bil ki; Belki de ruhumuzun ikiye bölünmesi, içimizde taşıdığımız derin duyguların ve yaşadığımız deneyimlerin bir parçası olarak kabul edilmeli. Her kırık parça, bize hayatın ne kadar kırılgan ve aynı zamanda ne kadar güçlü olduğunu hatırlatıyor
(Ahsar Zerefşan – Haziran 2024)
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!