Banyomuzun musluğu
Bilirim bir şey düşünemez
Konuşamaz hiçbir şey
Ama banyomuzun musluğu
Akıllıdır yine de
Bilse de bilmese de
1/:
Bir rönesans devrindeymişim...
Ben-i esver uzundonlu töton savaşçısının,
Sahte ustalar ustası Winci’ye döktürdüğü şahi topu,
Beynimi kuşatırken kullanmak üzereymiş,
Yapay felsefenin Eugenne Etienno’su...
1/:
Mart çimmelerinde ayaz artığıyız biz...
Tenimiz dağlıydı narla. Aşkımızı dağlayan sabahların hürmetineydi devinim. Ayazıydık Sibirin, ateşi ekvatorun... Ve yazgımız, bidayetten arta kalan yarım yavukluların nisandaki çiçek gözleri. Şimdi aşk zamanıydı. Kaderi mavi olan delikanlıların nişan gecesi ayrıyeten. Dedik ya dağlıydı bilcümle ten. Bir Nepal rahibinin peşindeydik ilk seyyahlar olarak. Ve turuncu bir ehram gibiydi düşlediğimiz geometrik yapılar kat be kat. Bir aşk ve ışk hanesindeydik sayın ki ol zamanda biz. Hepimiz ilk kez doğuruyorduk yüreğimizi. Orta çağda bir barda olacak olanlarsa çok gerideydi daha. Sabretmek gerek... Sabrederiz çaresiz...
2/:
Mart çimmelerinde ayaz artığıyız biz...
Dört bir yanda hodbinlik. Bin bir yanda harami artıklarıyla çevriliyiz. Çevremizi saransa siyahlığın şanından epik destanlardı kanlı yaş ile. Her bir şey ol zamanda kalbimizin içindeydi daha. Ve uç veriyordu zamansız uğraş ve cesaret. Harmonik hışırtılar halindeydiler. Ve habire çıkıyorlardı seddin ardından Goglar. Binlerce orfe peşlerinde ayan beyandı. Gariptir. Hepsi de 'r' sesine vurgu yapıyordu. Ve peltek bir lehçede konuşuyorlardı aşka dair diyeceklerini. Yüzleri yoktu ki bunların. Vicdanları olsun. Ya da yok muydu ibliste izan?
1/:
Önceleri pek korkuyordu dervişan...
Çarşaf çarşaf açılıyordu gece. Ve yıldızlar gerdekte. Seyyarelerde doğum sancısı. Usul ve ince. Her şey bir denizde idi bidayette. Denizse kap kara bir yatağın içinde. Ya insanlık? Hak getire.
2/:
Önceler pek korkuyordu dervişan....
Zil ve tef sesi karmada birbirine. Bizce bir kaos. Ya da kozmosun anası ağrı çekmede. Tellallar doğacak kızı haber vermede. Dedik ya. Belki de zılgıt çalarak kurban vermedeydi uluslar. Doğrusu ya önceleri hiç korkmuyordu dervişan. Sonra gelenlerin bahtları dürük bükük. Ve gözleri bozarıyordu galaktik dızmanların. Sabit bir loş aydınlıkta meleşiyordu kuzular. Bozonlar salkım saçak. Nötronlar sarhoştu. Nötrinolar bir hoş... Zil ve tef senfonileriyle birlikteydi savaş hazırlıkları. Ya da saklamıyorlardı hard porno içeren gülüşlerini paralı lejyonerler. Ve kaba şakalaşmalarını duyuyordu içerdekiler.
1/:
Yol akar bir yandan
Yollar akar öbür yana
Yol üstünde trafik akar
Kaldırımda çocuklar
Sola bakar sağa bakar
1/:
Özlem ile gözlerimin önüne
Alaca köpeğim geliyor
Dikiyor kulaklarını
Kucağıma seğirtiyor
Zehirlemeden önce
1/:
Karanlık yatak odama
Yatmadan önce gelmemişse
Masallara can katan annem,
Söylememişse uyuyan prensesi
Dayanır o korkunç ses enseme
1/:
Her köyün alt ucundan geçer o dere
Kıvrılır... Bükülür...
Gider denize dökülür
2/:
Her köyün alt ucundan o dere geçer
Bir kara gündü
Oysa daha dün buralar düğündü...
Yaralı bir aslandı hatırımızda kalan,
Kanı aka aka çekildi haritadan,
Ki bu mülk atadan yadigar, babamızdan mirastı,
Say ki Edirne, İstanbul, Sivas ve Kars'tı
1/:
Yağmurlu hatta karlı bir gündü.
Ya dündü,
Ya da evvelki gündü,
Bulanık sisler arasında,
Elinde koca bir gürgen asa,
Üstadı şahsen tanımamakla beraber memleketlisi (Sorgun) olmam hasebiyle ismen bilirim. Benim de Ahmet Yozgat adında bir eski arkadaşım var. Şiirle de ilgilenmez. Bu sayfayı görünce sandım ki O... Sonra şiirlere ve şiir sayısına baktım da aman Ya Rabbi... Bir ömre sığmaz bunlar hem de bu kalitede, ...
Birkaç şiirini okur okumaz anladım ki sıradan olmayan, farklı, orijinal bir şairle karşıkarşıyayım. Şairin üretkenliği karşısında hayretimi de ifade etmeden geçemem. Kendisini okumaya ve takibe değer buluyorum.