Kasvetli, soğuk bir kasım akşamı,
Gelmişim dünyaya, gelmez olaydım.
Neye uzandıysam hep uzaklaştı,
Hiçbir şeye gönül vermez olaydım.
Kahır büyür gönlümde günden güne,
Böyle akıp gitmez sonsuza kadar,
Benim de saatim duracak bir gün.
Nasılsa her şeyin nihayeti var,
Benim de saatim duracak bir gün.
Hiçbir tabib buna çare değildir;
Ağaçları titreten deli ayazında,
Rüzgârın uğultusu kulaklarımda
Islıkla adımladığım, ellerim ceplerimde;
Şimdi sarı yapraklar örtmüştür
Arnavut kaldırımlarını, üşümesin diye...
İnceden, usul bir yağmur
Ben seni görmeden sevdim;
Ellerin değmeden ellerime,
Gözlerin gözlerime...
Gururumdur, solumda sızını taşımak;
Ne vakit sevdadan söz açılsa,
Karanlık bir sisler ormanında
Şaşırıp kalmayan bilmez halimi,
Sen de yâd gözlerle bakma cananım.
Senin yoluna döndürsene beni,
Ömrümü hasretle yakma cananım.
Gönlümü bağlamışım saçlarına,
Sihirli bir değneğim olsa da şimdi,
Çevirsem, bu askerler gider mi anne?
Ben fedâ eylesem bu küçük bedeni,
Bu ahlâksız zulümler biter mi anne?
Çok istemem, yalnızca bir hakkım olsa,
Gömülüp kalmış ölü toprağına,
Herkes nasıl düşkün öz rahatına...
Şaşırdım gidişin saçmalığına,
Bu nasıl bir dumur, atlatamadım...
İflâh olmaz bir düş, takılıp kaldım;
Fikrime ne zaman saçların düşse,
Bir hüzün dökülür omuzlarıma.
Derdimi anlamaz inan, hiçkimse,
Öylece kalırım kendi başıma...
Fikrime ne zaman saçların düşse.
Ne gönülde kaldı ne sofrada tâkat,
Verilen sözler gibi, ekmekler bayat.
Üç kuruşla da nasıl sürülür hayat?
Hepimiz ârif olduk, tarif gerekmez.
Düşman görünür oldu her bir mağaza,
Usulca kaldırıp başını yerden;
Buraya kadarmış, deyip de gitti.
Karanlıklar sardı dünyamı birden,
Yıldızları gökten söküp de gitti.
Anladım kararı kesin bu sefer;
Hocam severek okuyoruz
Hocam severek okuyoruz