Duamızı atmosferde bırakma,
Ne olur acımız dinsin Allah’ım!
Mahşerde yüzüstü yerde bırakma,
Merhamet sâhibi sensin Allah’ım!
Ahmet Süreyya Durna
Biz Abbas’dan tâcizken, Ali tümden azıttı.
Vehbi “iyidir” derken, Veli tümden azıttı.
Haşmet ile Hasan’ı zor tutarken, şimdi de;
Çok uslu bildiğimiz deli, tümden azıttı.
1973 Adıyaman
Bin şükür Allah’a geldik bugüne,
Elmas gibi elde gençliğimiz var.
Bedrin aslanları durur ne güne,
Sözde ve amelde gençliğimiz var!
***
Bir ağ örüldü ki kardeşlik ağı,
-Tarık Bin Ziyad’ın aziz ruhuna-
Öptüm ak alnından süvarilerin
Okşadım atların yelelerini
*
Geçen gün İskenderun sahil parkında oturuyordum. Önümden pejmurde kılıklı ve “şehlâ bakışlı” bir adam geçti.
Az ileride durdu ve çaktırmadan bana doğru “mütereddit” bir şekilde hayli bakındı. Sonra kendisini konsantre ederek yanıma yaklaştı ve “Agabe,sen bizim Durino hoca (Durna hoca) değilmiysen? ” dedi.
Karma lehçesinden derhal anlamıştım. Evet,bu bizim Çingene Osman’dan gayrısı olamazdı.Karşı mukabelede bulunarak; “he gardaş,tanıdığın adam benim”deyince; Osman çingenesinin canına can,benzine kan yürüdü. Sevincinden üzerime öyle bir “Kurt dalışı”yaptı ki,kucaklayıp şapur-şupur öperken,yüz hatlarımı tükürüğe boğmuştu.
Müthiş bir ağız kokusu vardı.Yemek artıklarından kalan kir tabakası oluşmuştu,diş minelerinde. Hayatta hiç fırça/macun kullanmadığı belliydi.Tiksinti duysam da belirtmiyordum.Çünkü Osman; içtenlikle samimi ve arkadaş canlı,biriydi. Birde yılların hasretliği vardı,nede olsa...
Hoş-beş,hâl/hatır faslından sonra garibim; ancak kendisine gelebildi. Anlattığına göre:Yazı Ereğli sazlığı civarlarında geçirmişler,kışı ise; yakıttan tasarruf yapmak için,Çukurova’yı tercihen “Toprak kale” yöresini, yurt edinmişler. İskenderun’a gelişinin sebebi: Bit pazarından ucuz yollu bir şeyler alıp,çadır töresine göre-iki erkek çocuğu için-çalgılı/çengili sünnet düğünü icra edecekmiş.
Beni davet etmekle kalmayıp, “kirve” lik teklifinde de bulundu. Öteki veled içinse; gıyabında, Vakit Gazetesi yazarlarından Atilla Özdür ağabeyin kirveliğini şart koştu. Ben,Çingene Osman’a yakamı tam kaptırdığım için,kerhen de olsa söz vermiş bulundum.Çünkü ona mânevi borcum var. Lâkin Atilla Özdür ağabey ne der? ! Onu bilemem. Ama Atilla ustanın kabûl buyurması da, bence iyi olur. Hiç değilse biraz “nostalji” takılırdık,gönülleyin.
Onlar ki; dünyaya nizamat verdi!
Onlar ki; yangın yerinde gül,derdi!
Onlar ki; bakınca,bir ok misali,
Hasmın yüreğini deler geçerdi!
Ne kadar da uzun olsa geceler,
Çaresiz mutlaka,sökecek şafak! .
Ne kadar da dev geçinse,cüceler;
İriliği sözde, 'öz' de çok ufak! .
Daha dün gelmişti Mazhar Osman’dan,
Tuzsuz Deli Bekir sapıttı gene.
Kızarmış gözleri görmüyor kandan,
Ne akıl ne fikir sapıttı gene.
***
Kimi görse selam çakar tanışır,
Kan uykuda kulağımı çınlattın,
Yoksa İsrafil’in “sur”u musun sen?
Duymadığım şeyi bana anlattın,
Mânâ âleminin piri misin sen?
***
Gölgen üzerimde dolaşır niçin?
Dün geceydi düşümde
Uçan tabuta bindim/
Taşlı tarlada indim! .
Ölümü düşündümde;
Ak düştü saçlarıma,ak düştü! .
Ahmet Süreyya Durna.
Bakilacak degil okunacak bir sairdir..
O Ki antolojinin (coklari farkinda olmasa bile) kalitesidir,
Gözlerim islanir siirlerinde
Anadolumun, yüregimin sesidir..