Barışmadım dünyayla senden beri,
Ağlarım, dolar yürek; dön gel geri,
Dosttan ayrıldım, düşmana sarıldım,
Ezmekse emelin hiçte, gül peri! ..
Boş sözler deyip geçivermek olmaz hemen,
Aşk bir gerçek, sen ise bir hakikat!
Demli bir çaydan ziyade bir kuru kahven,
Engin buz denizinde yüzdürür beni son sürat!
Bilmem kaç kere dedim sana,
Kapıma bir daha uğrama.
Hiç bilir misin söz dinleme,
Dolaşır da gelirsin bana!
Sahi nedir bu hıncın, söyle?
Bıçak gölgesi geçerken serden,
.....................................nerden geçtiğini bilmeden,
Alçalır canda varlık kederden.
Doğarken bir ışıltı gözlerden,
.................................ne kurtaracağını bilmeden,
Ezilir çirkinlikler hünerden.
Kan,
Kan,
Kan
…… damlıyor
………………yüreğim! ..
Gül kazılı sayfalardan,
…. işte hayatın…….
tüm sırrı… diğeri….
burada…….aydınlık
bir yanı……ya senin
.karanlık…ayakların
…nerde durmakta…
Sorma hali; nasılım, iyi miyim diye,
Tohumsuz bir ağaç gibiyim yeryüzünde.
Mevsimleri şaşıran çiçeğe benzedim,
Yazlarda öldüm, kışlarda geldim yeniye!
Kar altındaki beni koklayıp öldürdün.
Saatim yediyi gösterirken,
Gidip uzanacağım yatağa.
Herkes kalkıp işine giderken,
Ben dolaşacağım rüyalarda.
Kalkacağım saat üçte dörtte,
Gayri meşru çocuğu olmuş
İsmini Yaşam koymuş
Zannetse de öldü, yaşamış
Ezmiş kendisini yine yaşamış
Memur olsa da yaşama, yaşamış..
Bir bahar günüydü, son kez görmüştüm seni,
Baş göğe uzanarak bükmüştü bedeni,
Fark etmedim, sallarmışsın vedaya rengini,
Ayrılık denen bu olamaz gökkuşağı!
Görmek için dolu bulutları beklemek,
Ahmet gerçekten mi? Sen artık yok musun? Paydos mu dedin bu dünyaya... Bak bunları ağlayarak yazıyorum umarım bu bir şakadır...