Ne içimde korku olsun, ne başımda telaş
Irmaklar coşkun aksın, denizler yavaş
Akacaksa mutluluktan aksın yaş
Tepeden tırnağa mutlu memleket isterim..
Söylensin özgürce her dilde şarkı
Demir tavında dövüldü
Duydun mu Memo?
Urgan aldılar pazardan
Keyfim gıcır,
Yasladım sırtımı duvara.
Üç kere çaldı kapı
Her akşam beni kapıda gündüzleri harp meydanında cenk etmiş bir süvari gibi karşılar yalnızlığım. Evvela miğferimi alır yüzümden ki bu -gün boyu yüzüme alelade oturttuğum sahte gülüşlerimdir-. Sonra mızrağımı, zırhımı ve kalkanımı ki bunlarda -basit taarruzlarım ve çürük müdafaalarımdır. Ve son olarak vurur dilime sükuttan gemini. Muzaffer bir komutanda olsam bu kapıdan girdigim anda başlar tüm esaretim. Her şey bıraktığım en acı vehmiyle dolusuverir her zerreme. Evvela bir hasret dolanir odada hirsli hirsli ayaklariyla. Ben adim atar atmaz iste oraya duvarda asılı çerçevenin içine siner. İlk onunla göz göze geliriz. -Yıllar yılı aynı duvarda, aynı çerçevede ve aynı yüz hatlarıyla siz bir resim dersiniz. babamdır o-. Tanır. Hemen koşar gelir, bilir zihnimde yerini, oturur. Ve başımı pencereye çevirir yalnızlığım. Yılların saniye saniye eskittiği bir saksı değer gözüme. Siz ona çiçek dersiniz. Ben hergün gözyaşlarımla acılar büyütürüm içinde. Annemdir o. -O da bilir yerini, koşar gelir, oturur zihnime-. Ve yine yeniden çeker başımı yalnızlığım. Direnirim. Faydasız. İrademin zayıflığını bilir. Üç beş adım ve mutfak. Her şey canlanır birden. O kadar hızlı canlanırlar ki hep mi canlılardı diye şüpheye düşerim, hergün. Tabak, kaşık, tencere, tavadır sizin gözünüzde. -Benim gözümde O'dur-. Bazen kaşık çatal sesi olur kulağımdan girer, bazen mutfak dolabının ahşap kokusu, bazen bulaşık önlüğü, bir terlik, çoğu zaman yatağın boş tarafı, yastığın hep soğuk kalan yanı... işte bu boşlukla hınca hınç dolarım. Merhaba her yanım.
Merhaba, benim sadık limanım! Merhaba, kısacık ömrümün asırlık keder bahçesi! Merhaba, dört mevsim hazanım! Merhaba ey hicran! Merhaba.
Gurbet elde hallarımı
Bağrı yanık anam bilir
Ak düşmüş saçlarımı
Gözü yaşlı sunam bilir..
Haktan gelir fermanı
Düşen hasretime öteler ötesi
İşte hakikat,işte ruh maskesi!
Açıl şimdi açıl bize,
Ey bilinmez sır perdesi!
Bir nefesim var; bir öfke,bir kinlik
Hakikat güneşi vurdu pencereme
Hayal perdesi aralandı
Bir kuş, kanatsız, kondu zihnimin ucuna
Fikir zehrinden o da yaralandı
Silindi bütün çehreler benden
Gönlümde aziz, bir yüzün kaldı.
Belki, bir yol daha vardır
Gül bahçesinden sapağı,
Bir dağ yamacından aşarak çağları
Kuşların selamladığı,
Ve duraklarından ayrılığı uğurlayan
Bir yol daha vardır.
Neresi kırılır insanın? Neresi incinir? Bakıyorum ellerime sapasağlam. Gözüm, kulağım,saçlarım aynı. Kalp mi kırılan? Bir yumruk büyüklüğünde içi kan dolu et parçası mı? Bir adama bıçak soksan işte yarası burada dersin. Herkes görür bilir ki orası yaralıdır. Peki öyle pervasızca edilen sözler de bir bıçak değil midir? İlla etimizden bir parçada mı bunun hasarını görmeliyiz? Ruhu paramparça eden sözlerin hangisi hangi anayasada suç kabul edilir? Ortada suç yoksa bizi böyle parçalayan ney? Ya da bizde böyle parçalanan, eksilen şey ney? Birilerine atfettiğimiz değer bizde karşılığını bulmalı. Belki bencillik diyeceksiniz. Ama bulmalı. Ruhunda karşılığını bulamadığın her değer sende yepyeni boşluklar doğuruyor. Kapanmıyor bu boşluklar kapatılamiyor. Bir kasvet sarıyor her yanını, her zerreni. Gözlerinden parmak uçlarına kadar yoruluyorsun. Değil elini, kılını bile kıpırdatmak ağır geliyor. Sonra tükenmeye başlıyorsun. Göz göre göre yavaş yavaş. Önce yüzünde gülücükler tükeniyor. Sonra şaşırmıyorsun hiçbir şeye. Kimseden bir şey beklemez olduğunda, artık gülmediğini gülemediğini anladığında yolu çoktan yarılamış oluyorsun. Tükeniyoruz işte. Her gün biraz biraz. Yavaş yavaş tükeniyoruz. Bir gün birden biteceğiz. Bir anda tükeneceğiz. Uykularda bizi yoracak uyanmakta..
Ne vakit uzanıversem serin gölgelere
Kaynar,ılık bir akşam gibi alnımda mazi!
Takınıp kanatları karışsam serçelere
Bilmem bulurmuyum şu giden yıllarda sizi?
Mateme çalar rengi hazanda yaprakların
Yıkık şehirler görüyor aynada
Kırılmış,sönmüş fenerler
Çizgi çizgi yılları görüyor
Nasıl geçiyor amansız..
Yaşlar iniyor yerlere
Keybedilenler bir keskin şerit gibi




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!