sen erik ağacıydın Efulim
ben o ağaçta acı badem,
böyleydi bizim sevdamız,
acıya çalınmış, târumar..
sen yeşiller arasında bir güzel gül,
Veda etmesini bilmem
hiç sevemedim de..
ama bunu veda say
Hem belli mi olur?
Karşılaşırız belki,
hatta oturur şiirler konuşuruz
Bir şey tamamlanmıyorsa, yarım bırakılmaya mahkumdur. Bu özenle başlanılan bir kitapta olabilir veyahut hiç gitmeyeceğini düşündüğümüz bir insanla da. İnsanlar bir gün gider, herkes bir gün gider. Ve siz eksik kalırsınız, yarım bırakılırsınız. Bu, yerini hiç dolduramayacağınız bir yara hâline gelir, ve bazı yaralar vardır ki ne kanar ne de izi geçer. Alıştıklarımızdır bu yaralar, ardımıza bıraktıklarımızdır.
Gün geçtikçe katlanarak önümüze sunulur ama devreye alışkanlıklarımız girer. Bir kere yaptıysanız şayet hep yapmaya devam edersiniz. Unutamayacağınız şeyler vardır lakin insanoğlu, tabiatı hep unutulmaya yüz tutar, nankör ve bencillikle.
Şimdi bu dediğimle beni suçluyor olabilirsiniz, katılmayacağınız noktalar da yer yer mevcuttur. Fakat bir gün yarım bırakıldığınızda ve bunun sonucu yalnızlığa mahkum kaldığınızda ne demek istediğimi anlayacaksınız. Aslına bakarsanız yalnızlık da kimine göre olduğu tartışılır. Şayet günün sonunda bakacak olursak, hepimiz biraz yalnızız. Dört duvar arasında kendinizle baş başa kaldığınızda bir düşünün isterim, kim ne kadar sizinle? Acı ama gerçek, sanırım biraz fazla kendim sandım sizleri.. bunlar benden kalan son hatıralar. Benden giden insanlar var, yarım bırakılmaya mahkum bir yalnızlığım. “gitmem” diye söz verenler, beni terk edip gidenler ile aynı tarafta. Ardıma bıraktığım ve alıştığım yaralarım var, üstüne üstlük gittikçe sızlayan. Unutulmaya yüz tutmuş bencillikler ile unutmaya çalıştığım yaşanmışlıklar. Şimdilerde hepsi avare birer yara.
Bazen korktuğumuz şeyler olur, hayatınızdaki eksiklikler, hayatınızda ki en büyük yaralar, yaraların getirdiği acılardır bu korkular..bunlar bi’ insanın size yapmış olduğu en büyük kötülüklerden bir tanesidir. Yaşamınız boyunca rol model olarak gördüğünüz aileniz, dostlarınız ya da sevdiğiniz bir insan..hayata da bu noktada atılırsınız, her şey doğdunuz o evde başlar.
ya onlar gibi olmak istersiniz, ya da onlara benzemekten korkarsınız. Çünkü sizden alıp sizde eksik bıraktığı şeyler çok olur, ve tüm yaşamınız boyunca o eksikliği doldurmaya çalışırsınız, günden güne tükenirken..kendinize yeni yaralar açmaya devam edersiniz ve bilirsiniz ki bu da en büyük yaralardandır. Sizin eksikliğiniz anneniz olabilir, diğerinizin babası..ilk yaranızdır bu, ilk ve unutamayacağınız tek yara. Ama hayat öyle bir raddeye getirir ki sizi, bir bakmışsınız olmak istemeyeceğiniz o kişinin ta kendisi olmuşsunuzdur - ki bu da en korkuncudur. İşte o vakit yüzleştiğiniz hayatınız size en büyük darbeyi vurmaktan çekinmez. -hiç çekinmedi- sizde yer edinen bu boşluğu, bir başkasının boşluğu haline getirirsiniz..sonrası ise o boşlukta çırpınıp durmak olur..artık bu da ömrünüz boyunca açık kalan tek yaranızdır.
Aile her şey olabilir -ki buna diyecek pek bir sözüm yok- lakin birimizin her şeyi diğerimizin hiçbir şeyi haline gelebilir. Çünkü bu dünyanın hep iki yüzü vardır, bir taraf aydınlıkken diğer taraf karanlıkta kalır..ve bunu sizden başkası bilemez…bu tıpkı bir aynaya bakmak gibi, hiç saatlerce ayna karşısında kendinizi izlediğiniz oldu mu? Sizin sizde gördüklerinizi, bir başkası görebildi mi? Hepimizin bir aydınlık yüzü vardır, bu herkese gösterdiğimizdir. İçimizde ki karanlık ise sadece bizimdir. Neresinden bakarsan bak aynaya, görebileceğin tek şeydir yansıyan yara.
Hepimizin iyi veya kötü gördüğü bakış açıları vardır. Ya da şöyle söyleyeyim, olanı, olduğu gibi gören bir bakış açımız. Peki siz, bu bakış açısını değiştirmeyi hiç düşündünüz mü? Farklı olabilmeyi, farkındalık olabilmeyi? Her güne farklı uyanmayı, olanı olduğu gibi değil de olduğundan daha da ötesini görebilmeyi, her gün farklı pencerelerden bakmayı, kötüyü değil de iyiyi...
Neden olumsuz bir olay sonucu mutsuz hissetmek yerine daha da mutlu olmayı tercih etmiyoruz, karamsarlık bulutları üstümüze çökerken kabulleniyoruz.
Oysa, belki de her şey sana olması gerektiği gibi sonuçlanıyordur. Belki de evren sana mutluluğu sunuyordur.
Tercihler yapıyoruz. Yaptığımız tercihler sonucu ise o yolda ilerliyoruz. Karşımıza çıkan engeller ne kadar zorlu bir yolda olduğumuzu söylüyor, aynı zamanda vazgeçmeden ilerlemeni... Yorulduğunu biliyorum, kötü hissettiğini… İçindeki mutsuzluğu ama her şeye rağmen hiç yılmayan dik duruşunu..
Gözyaşlarını biliyorum, gözyaşlarına rağmen gülümseyen ışıltılı gözlerini...
Hayat bazen mükemmel olmayabiliyor, zaten mükemmel bir hayat düşünemezdik. Her şeyin toz pembe olduğu bir hayat, sıkıcı ve amaçsız bir hayat olurdu bence. Seni sen yapanlarla ilerle yoluna, seni sen yapan gözyaşlarınla… Seni sen yapan ışıltılı gözlerinle… Seni sen yapan kahkalarınla... Unutma, hiçbir umut, sen umutluyken gelmez. Aksine, umutsuzluğa düştüğünü hissettiğin vakit seni kucaklar...
Bir çok şey hakkında konuşmak istiyorum ama hiç bir şey yazamayacak kadar düşüncesizim bu akşam..
Bir çok şey hakkında okumak istiyorum ama hiç bir şey duymayacak kadar sağırım bu akşam..
Bir eksiklik var hayatıma dair,
Bir eksiklik…
İnceden inceye onarılması beklenen.
Bir yalnızlık var içime dair,
Bir yalnızlık…
İçten içe dolmayı bekleyen
Saatler benim için durdu şu sıralar;
Nerdeyim, nasılım bilmiyorum..
anlayamıyorum da..
Üstelik anlamsız gelen şu dünya da yaşamak bir hayli zorlaştı..
Kim bilir...
Tebessümler yalan olmuş şimdi,
değiştiğimi hissediyorum,
sanki yavaş yavaş değişiyor benliğim
artık eskisi kadar sakin değilim
ya da tahammülü olan bir insan..
tek tek uzaklaşıyor gibiyim
uzaklaştığım şeyler insanları da geçmiş gibi
Dışarıdan bir gözüm artık kendi hayatıma
sadece uzaktan izlemekle kefilim..
Ne bir adım ileri gidebilmek hakkım ne de gidebilmek..
Kaldım o yolun ortasında, önümü hiç göremeden.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!