Ben birine aşık oldum. Ve git-gide onsuz hiçlikteymişim gibi hissediyordum. Ama benim güçlü bir silahım var. Bedenimde ruhumun derinliklerinde saklı olan silahım. İşte o beni hayata, yaşama ve nefes almaya gücümün olduğunu hatırlatıyor. İşte şu an kocaman geliyor. Bak yüzüme yanaklarım iki tarafa da çekildi ve beyaz dişlerimin de mükemmelliğiyle yüzümde beliriyor. Silahımı ateşledim ve kocaman kocaman gülüyorum. Ve sen kadın hayatımda yokkende, girdiğinde de ve girdikten sonra hiç olmadığın zamanlarda bile gülebiliyorum. Gülmek en mutsuz anlara, hatıralara ve daha nice olumsuz olgulara isyan etmektir. Ben de sessizliğin verdiği yoksunluk, çaresizlik duygulara karşı silahımı kullanıyorum. Gülüyorum.
Bir mum ışığının aydınlattığı alan kadar umudum var.
Aslında hepimiz de öyle değil miyiz?
Güneş neden o kadar parlak biliyor musun?
Bilmiyorsan aç kulaklarını dinle ve güneşi yapan insanları saygıyla selamla..
Güneşin olmadığı zamanlarda insanlar hep kendi kabuklarına çekilir ve kimse kendi ışığını başkasıyla paylaşmazmış.
Çünkü paylaşınca ışığın çabucak sönüp biteceğine inanılır ve paylaşılamayan bu ışık zamanla söner ve unutulurmuş.
İnsan kaçıyor insandan
Bir sağa,
Bir sola.
Bazen bir bedende bıraktığıyla,
Ya da bir ruha sığdıramadığı ruhuyla.
Kaçarken de geriye bırakıyor.
Konuşmak isterdim.
Gözlerine bakıp sana olan sevgimi haykıramadığım için.
Oysa ki provasını yapmıştım.
Karşılıklı çay içmek bahanesiyle
Uzun uzun sevdiğimi anlatacaktım.
Kıl payı birinin sevmesi için bekledim.
Karanlıklarla dolu yalnızlığım mıydı aslında bu bekleyiş?
Yoksa mezarını tek başına kazan yalnız bir adamın kırılan umutları mıydı?
Kıl payı birini sevmek çok muydu insanoğlu?
Dudak payı da değil, beni kıl payı sevecek biri kimdi?
Hep kıl payı sevmeyi bekleyenler birini sevmedi..
Uzaktan uzun uzun seviyorum seni.
Komşu kızı Leyla'nın abimi sevdiği gibi.
Her geçtiğin sokaktan yolunu gözlüyorum.
Tıpkı Leyla'nın pencerede saatlerce beklediği gibi.
Seni gördüğümde başta heyacanlanıyorum.
Uzaklarda aradığım sevgi, her zaman yanı başımdaydı.
Az gittim, uz gittim dere tepe düz gittim.
Uzaklaştım sadece yanı başımda olan sevgiden,
Sadece kendimi kandırdım.
Baksana diyemedim kendime.
Hemen şuracıkta annemin ömür boyu yetecek sevgisi.
Mağarama çekiliyorum.
Korkunç, ıssız, terkedilmiş
Karanlık bir yer zannetmeyin.
Işığımı yarasaların parlayan gözlerinden alıyorum.
Yatacak yerimi görseniz kıskanırdınız.
3 m uzunluğunda sadece bana özel bir taş beton.
Ah şu ölüler, ne çok şey istiyor.
Mesala bir gülüşün kaçını gülümsetecek.
Ya da kolların kaçını sığdıracak.
Gözlerin aynı anda kaçının gözüne bakacak.
Ah şu aptal ölüler.
Benim seni sevdiğimin gerçeğini ne zaman anlayacaklar.
ilk defa ölümü hissettim bir kağıda dökülen yazıda. unutulmuşluğun verdiği acıyı çekmiş içine. ne kusabiliyor, ne kurtulabiliyor, ne de vazgeçebiliyordu artık. ölümü hissetmiş bir insanın bu denli hayatta kalışı paramparça bir duygunun varlığında söz ettiriyordu artık. benimle gülüyor, benimle konuşuyor, benimle eğlenebiliyordu. ama o artık alışılmışlığın dışında biriydi. ölümü iliklerine kadar yaşamış ve artık yeniden doğmuştu. işte onda gördüğüm bu duygu artık bana sıçramıştı. ben mi? beni sorarsan eğer bende galiba artık alışma sürecine girmeye başladım. artık ölümü hissedebiliyordum. ama ölememenin verdiği acıyı ruhumda daha çok yaşatıyordum. bu bir işkence yahut bir lanet değildi. bu yeniden doğmanın verdiği bir mutluluktu. mutluluğun ölümde var olduğu düşünmek bile korkunç birşeyle yaşamaktı. Bu düşüncenin seni hayatta tutan yeğane şey olması. İşte bu doğumun başlangıcı ve mutluluğun zirvesi. ölüm ve mutluluk
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!