Kara zeytin irisiydi gözlerin
Gülerken güzeldi,
Ağlarken de güzelmiş
Ruhundaki çatışmanın izlerini
Yüreğindeki ateşin kıvılcımını görürdüm
Gözlerine bakardım senden önce
Kapkaranlık bir gecenin,
Ürküten sessizliğinde,
Seni düşündüm
Ay, derin bir uykuya dalmış
Akrep, saatin onbirini sokmak üzere
Hasret yangınından süzülen ışığıyla
Tamamım bu kadar işte
Taştan taşa çarpsalar beni
Bin parçaya bölseler yüreğimi
Bahçemden çıkarsalar gonca gülümü
Bütün belaları toplasalar başıma
Bu kadarım işte…
cehennem ateşinden sıcak sözlerim
yanar dilimde ıslığım,
türkülerim öksüz kalır
sessiz küle döner,
anlatamadıklarım...
üflesem savrulur belki kelimeler
Bir tren düdüğü uçurur kuşları
kuşlar korksa da,
sen korkma…
bu giden değil,
gelen trenin sesidir.
son sayfasını okumadık romanın
bir eylül akşamüstüydü
hüzün rengi giyinmişti ufuk
güneşin yarısı bizim,
yarısı başka dünyalarındı…
akşam telaşı geziniyordu sokakta
yüzüne demir atmıştı durgunluk
sabahın serin soluğu karışır soluğuma
denize koşan ırmağın telaşlı akışında
sabırsızlığı duyumsanır kavuşmanın
güneş ekilir suyun dupduru yüzüne
kıyılarına sessizce arkadaş olasım gelir.
Bu deniz,
Gözlerimin düştüğü boğazın denizi
Görürsen selam söyle gözlerime dediğim
Uzak dağ başlarında yaktığımız…
Ay hilalken,
Bugün babalar günüymüş
Kızım söyledi,
Ellerimi öptü uzaktan
“İyi ki benim babamsın” dedi oğlum,
Taa Ankara’dan
Mutlandım,
bir tutam rüzgar biçiyorum ardından
sağanak yağmurlar yağdırıyorum,
gözlerimin değdiği her yere
şimşekler çakıyor gözlerinde,
kara bulutların arasından...
ıslak ağaçlara bakıyorum durup durup,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!