Anam, babama, inanın hiç haberimiz yok, boşanma davası açmış.
Ben üniversitedeyim, evliyim ve iki de oğlum var o sıralar. Ev kirasını ödemek için memlekete, babama para almaya gittim. Dediler, 'mahkeme salonunda.
Ben yaklaştım, mübaşir anamla babamın isimlerini okuyup, duruşma salonuna aldı. Peşlerinden ben de girdim.
veragezgin (Bayan, 50)
Kime: Yüksel ÖNAÇAN- Adı Eskişehir de...
Tarih: 30.09.2007 00:59 (GMT +2:00)
Konu: Yn: Gııııııııııııızz, duluğu bitli dullar!
Malzeme:
- 3 adet hazır yufka
- 3 kaşık çekilmiş haşhaş
- 2 su bardağı yeşil mercimek
- 2 normal boy kuru soğan
- ½ bardak fındık yağı ya da ayçiçeği yağı
Emirdağlılar’ın Esat Doktoru,
Osmangazi Üniversite Rektörü,
Öksüz, yetim kaldı sağlık sektörü
Güle güle Hocam, uğurlar ola!
“Esat Hoca uzun yaşar,” diyorduk,
Gönderen: Yüksel ÖNAÇAN
Alan: mavigözlütirvana
Tarih: 02.06.2008 23:15:00
Konu: Yn: Yn: Evlensem mi gayri acep? ..
--
Canaaaaaaaannnnnnnnnnnn;
ESKİCİ
O yıllar, eskicinin iki eli ve iki eski bisiklet tekerinin taşıdığı arabasında çinko taslar, sahanlar bulunuyordu. Daha sonra çinkoların yanında alüminyum tas, tabak, hamur ve çamaşır leğenleri görülmeye başladı.
Eskici:
'- Taslar, tabaklar, leğenler! ' diye duyulduğunda kadınlar, ellerindeki işlerini bırakır, daha önceden hazırladığı süvarilikli (dizleri ve kıçı yamalı) hatta yırtık bir pantolonu, ceketi, gömleği, ya da kalaylanması gereken bakır bir kap-kacağı koltuğunun altına sıkıştırır, eskicinin arabasının başında toplanırdı.
Mutfaktaki kap-kacağını yenilemek isteyen kadınların arasından biz sümüklüler başımızı uzatır, kenarlarında mavi ya da siyah çizgisi olan beyaz çinko sahanların ortasındaki sedef gibi parlayan, başımızı aşağı-yukarı hareket ettirdikçe renkleri değişen gözalıcı altıgen süse bakardık. Henüz oksitlenmemiş alüminyum leğenlerde de tekdüze renkler değişirdi ama çinko sahanların ortasındaki kadar albenisi olmazdı.
-Yüksel ÖNAÇAN-
Türk gemilerine operasyon düzenleyen ve tarihinde ilk kez Türkleri öldüren İsrail devletinin Filistin'e yönelik katliamları, kuruluşu ve tarih boyunca yaşadığı, yaşattığı süreç bugünün özeti gibi.
İsrail'in tarihi çok eskilere dayanır. Hazret-i Davud ve Hazret-i Süleyman zamanlarında doğru yolda olan ve peygamberlere inanan Yahudiler devlet kurmuşlardı. Fakat daha sonra hak yoldan ayrıldılar. Allahü teala onlara İsa Peygamber'i gönderdi. Yahudiler Hazret-i İsa'ya inanmadılar ve çok eziyet ettiler. Öldürülmesi için çeşitli yollara başvurdular.
Bozüyük’teki Argeno Bar’a girmeme sebep ne soğuk bir bira, ne de iki duble rakı değil, açık kapısından gördüğüm tavanda asılı eski bir araba tekeriydi. Avrupa’da görev yaptığım sıralarda, aynı at arabası tekerleri çeşitli yerlerin dekorunu tamamlıyordu.
Bir masaya oturduğumda, araba tekerinin nostalji simgesi olarak tek olmadığını gördüm. Kömür ütüsü, gazocağı, gemici feneri, petrol lambası, Orion marka lambalı radyo, sepet, laba, boyunduruk, yayık, matara, dolma av tüfeği, av hayvanı post ve boynuzları, hamut, semer, semer testeresi, kirman, yün çorap, bakır kaplar ve duvarlarda hasırlar...
Tümü kırk beş metrekare olan bu küçük bara bu kadar çok şeyin nasıl sığabildiğini, hem de herşeyin nasıl sığabildiğini, herşeyin hiçbir rahatsızlık vermeden yerli yerine konabildiğini görmeden anlamak olası değil...
İdil BİRET'in Topkapı Sarayı 1. avlusunda düzenlenen konseri öncesi organizatörün reklam afişi olarak:
'—Minderini, şarabını kap gel, İdil Biret'i dinle! ' diye slogan sergilemesine, Alperen Ocakları mensuplarının tepkilerinin nedenini öğrenmeden saldıran, gösterilen tepkiyi gerici kafa diye yorumlayan, alay mevzu yapan bazı basın organları, yayınlarını takip ederseniz göreceksiniz ki hedef olarak vatandaşların huzurunu değil, huzursuzluğunu almışlar. Ocak mensuplarının tepkisi İdil BİRET'in konser vermesine değil, yapılan çığırtkanlığadır.
Gazete ve dergilerinde gerek haber ve gerekse mizah olarak konunun özünü bilmeden, bilse bile işine gelmediği için bilmez gözükerek yansıtan bu kafadakilerin peşine bilgiden yoksun, sözde çağdaş kafalar takılabiliyor maalesef. Haberin doğruluk derecesini bilmeden, araştırmadan, mizahın gerçeği yansıtıp yansıtmadığını öğrenmeye bile gerek duymadan kalem sallayanlar da maalesef çoğunlukta.
Millî ve manevî değerlerine sahip çıkmaya çalışanları suçlayan, alaya alan bu sözde çağdaş ve sözde aydınların polise kurşun sıkanı değil de kendisine kurşun sıkana karşılık veren polisi 'yargısız infaz' yapmakla suçlaması,
Kafasına kar maskesi takıp vatandaşın malına, mülküne zarar verenleri değil de bunları önlemeye çalışan emniyet güçlerinin sert tutumunu öne çıkarması zaten zihniyetlerini, vatana ve vatandaşa ne kadar sahip çıktıklarını gösteriyor.
Mantık yürütebilen vatandaşların bu tür basın organlarını değerlendirebileceklerini düşünüyorum.
Bir gurbetçinin biyografisini yazmak için Fransa'ya davet edilmiştim.
Yemekten sonra bir Türk kahvesine gittik. Dediler:
'-Birisi gelmiş, piyanoyu konuşturuyormuş. Nereli olduğunu bilen dinleyicilere Moulin Rouge'a bir çift davetiye verilecekmiş piyanistin büyük konserini izlemesi için.'
Moulin Rouge(Kırmızı Değirmen) . Romanlarda sık sık adı geçen yer. Ve yer bulmak imkansız adeta.
“ACABA? ” dan Yoksun Beyinler
Ana-baba- eşine, kapıbir komşusuna güveni olmayan kişilerin bir parti, bir spor kulübü lider ve başkanına kayıtsız-şartsız güvenmeleri, her sözlerini doğru kabul etmeleri akılcı düşünceden mahrum olduklarını gösterir.
Konu siyaset ya da futbol oldu mu, ‘aşk ...
“ACABA? ” dan Yoksun Beyinler
Ana-baba- eşine, kapıbir komşusuna güveni olmayan kişilerin bir parti, bir spor kulübü lider ve başkanına kayıtsız-şartsız güvenmeleri, her sözlerini doğru kabul etmeleri akılcı düşünceden mahrum olduklarını gösterir.
Konu siyaset ya da futbol oldu mu, ‘aşk ...
MERHABA! CANIM DOST,SİZ FARKINDA OLMADAN BEN NE ZAMAN ÜZGÜN YAHUT BİRAZ DURGUN OLSAM BANA GÜLÜMSETEN MESAJLAR ATARSINIZ! GÜLDÜRÜRKEN DÜŞÜNDÜREN O GÜZEL İFADELERİNİZE NASIL CEVAP VERMELİ Kİ,SİZİ SONSUZ SEVGİMLE SIMSIKI KUCAKLIYORUM! LANETŞEY