Birine veya birilerine bir gün mutlaka çok incineceksiniz. Kalbiniz, pencereniz, çiçeğiniz hatta sesiniz bile kırılacak. Bunun hiç yolu yordamı yok öyle. Önce bunu bir kenara yazın. Dünya burası. Buraya kadar eyvallah. İnsanız; kırılacağız, döküleceğiz. Ama bir şekilde kalkacağız, toparlanacağız. Bir şekilde o gün de gelecek, devran da dönecek. Yuvarlana yuvarlana bulacağız kapağımızı. Buraya kadar da eyvallah.
Çünkü hepimizin hatta ve hatta yeryüzünde nefes alan bütün canlıların bir umudu var. Yaşayacağız, savaşacağız ki umut var olsun. Yaşayacağız ki, başka bir pencerede daha renkli çiçekler sulayalım. Bir şarkının kanadına tutunup, "daha öncekiler gibi bu da geçer" dercesine, çaresiz kalmaktan ziyade, çaresini bulmak için yol almaya devam edeceğiz.
Belki yalnız kaldığımız bir sokağın ortasında, belki içimizdekileri boğduğumuz bir deniz kıyısında gönlümüze dokunup ağlayacağız. Belki kabuklarımız öyle çabuk iyileşmeyecek. Boğazına sıkı sıkı sarılmamız gereken yerlerde, bir başımıza kokusunda, teninde sarpa saracağız. Ama biliyoruz, şimdi sapasağlam duran insanlar, bir zamanlar yıkık döküktü. Elbet biz de karanlığın müebbetinden af almış bir sabah, gökyüzünün mavisinden atarız gözlerimize. Hep karanlık kalmaz ya sokağımız.
Şöyle ki biz de hep kalbi taş duvar insanlara çiçek ekip açmasını beklemişiz. Terkedilmiş bir virane misali, içimiz yaramıza yaramayanlarla dolu. Şöyle ki biz de hep karanlığın ortasında gökkuşağı beklemişiz.
Umut dedik ya işte. Bize umut lazım. Yenildiğimiz yerde dert etmek yerine, benim cebim umut dolu, yarın sabah kalkar yine başlarım deyip, "umut" etmek lazım. Her şey bir parça daha güzel yarınlara çıkan "umut" için. Sözün kısası; sizi kıran, üzen, yarım bırakan, hatta tekmeleye tekmeleye hayatından çıkaran insanları bile affedin. Ama umudunuzu kıranları, bir daha yolunuza çıkarmayın. İnsan insanın kalbine yol olmalı,
"Yar" dan önce...
Gözleri azizim...
Daha çehremin sınırlarına değmeden başlar ruhumda sızı.
Şöyle ki; benim kalbim, Beşiktaş sahaya çıkınca bile bu kadar teklemedi.
Bir gün senin de önünde papatyalar büyüttüğün pencereni kıracaklar.
Bahçesine çiçek, uçurumuna duvar olduğun insanlar kıracak hem de.
Yaz bunu...
Ve ben o gece mezarlığımda biten son çiçeği de kökünden söktüm. Artık benim suyum, benim yarama yetecek kadar.
Demir atmış kalbim,
Gülüşünün kıyısına saplanmış kalmışım.
Dalmışım öyle,
Zaman geçmiş, mevsim geçmiş, içim geçmiş.
Ben sana geçmişim,
Benden haberim yok.
Hangi kelimenin nefesi seni anlatmaya yetecek kadar güçlü bilmiyorum. Zira benim haznemde adın geçmeden ayağa kalkabilecek delikanlı kelime yok.
Şairin dediği gibi.
Sonra o güzel seven son birkaç adam da ceketlerini ilikleyip çıktılar. Yarasını açana, bırakıp gittiler ciğerinin yarısını.
İsmini hangi cümlenin sonuna koysam, yanına oturan bütün kelimeler gökten zembille iniyor.
Bir boğaz manzarasında yokluğunun eşlik ettiği kokunu çekiyor göğüs kafesim. Helal et.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!