Yol verdiğim insanlar, verdiğim yolda yürürken
can verdiğim insanların beni sırtımdan vurması
hiç şaşırtmıyor artık beni.
Onlar mı yürümeyi çok seviyor,
yoksa ben mi hâlâ el sallamayı,
bilmiyorum...
Ama el sallamak hiç bu kadar acıtmamıştı.
Çocukken düşünce çok ağlardım.
Annem hemen bir bezi kesip dolardı, hemen susardım.
“Şimdi geçer,” derdi acın, geçerdi.
Şimdi yüreğim acıyor
ve hiçbir bez geçirmiyor.
Neden hep acıyan, kanayan, ağlayan taraf ben oluyorum? Neden?
Oysa ben, ben olabilmek için
diri diri yaktım yüreğimi.
Kezzaplar döktüm dilime, dudaklarıma...
Butonlar döktüm ayaklarıma.
Dünün yaralı kuşu,
bugün bir kartal artık.
Ve hayatımda ilk kez acıyı
iliklerimde hissediyorum.
Boğazımda değil,
yüreğimde kaldın.
Dikiş tutmayan bir bedeni sürümek ne demek, bilemezsin sen.
Ya da kırık kanatlarına,
fersiz dizlerine,
örselenmiş yüreğine inat sevmek...
Evet, sevdim.
Yüreğinin kırıkları doldu.
Kanayan yaralarıma, kanata kanata sevdim.
Tüm yara bantlarının merhametini
reddede reddede sevdim.
Buz tutmuş bir yürekle sevdim...
Hani bana “kalpsiz” demişti ya
en son yüreğimin kapısını zorlayan.
Keşke kalbim olmasaydı...
Keşke dört maymunu oynasaydı yüreğim:
Seni görmeseydim,
seni duymasaydım,
ve seni sevmeseydim...
Keşke.
Son pişmanlığın fayda etmediği o yerdeyim.
Ve burası çok soğuk.
Çok soğuk, yar...
Bu kar soğuğu değil, yar soğuğu...
Yar soğuğu.
02.07.2025 15:18
Kayıt Tarihi : 2.7.2025 15:19:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!