Babamın sandalyesi gölgemle konuşur verandada
Chopin’in bile anlayamayacağı bir hüzne akardım
Raylar boyunca yürürdüm çocukken Sapanca’da
Kimi zaman Monmartre kimi an Moulin Rouge
Balzac’ı çokça okur, Stendhal’de solardım
Hep Paris’i düşünürdüm sanatın payitahtında
Şimdi uzak bir akrabanın mezarında unutulmakta
Edith Piaf dinlerdim babamın eski plaklarında
Dünyadan kopmuş bir dinin Panditleri gibi
Batı sanatının mayalandığı duygular sisi
Ürperti dolu kalpler ve yankılı gözler
Boşlukta sürtüşen madeni sesler, tınlayan kelimeler
Zevke susamış zihinler ve ses veren cümleler
Sanki bir sevişme sonrası yorgunluğu
Alevli, mum tenli ve uzun boyunlu
Pembeli yanakları süzülüyor duygulu
Patetik ve uçurumsu güzelliği olan kadınlar
Klimt’in füsunkâr portrelerindeki
O kadınları andıran bu kadınlar
İnsana susuşun şiirini, bir çöl ahengini tattırırdı
Velazquez günün eli fırçalı tanrısıydı
Muammalı tebessümler liriği
Beethoven’ın hırçın ve öfkeli müziği
Dünyanın tüm komedyasını görüyordu artık gözleri
İspanyol kadınlarını andıran nemli gözbebekleri
Bütün gözünü kaplamış gibi görünüşleri
Bir adam var, uzun gür sakallı Monet’vârî
Karlar altındaki yaşlı ağaçlara bakan bu salon
Ellerinde Sophia’nın lambası, dalgalanan bir şifon
Fosiller ve taşlaşmış ruhlarla dolu bir rejyon
Kayıt Tarihi : 27.5.2025 01:20:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!