Kelimeleri çekip koparıp alıyorum,
Sevdiğim insanların ağızlarından.
Pas tutmuş dilleri, dudakları…
Yüzümü güldürmemeye yemin etmişler.
Gözleri sabahın erken saatleri kadar sisli…
Gülmüyorlar, yarım yok bilmiyorlar.
Bir kahkahanın varyetesinde kaybolup gidiyor ömrüm
Kullandığım delikanlılığımın arka yüzü.
Ön yüzünde sevdiğim kadın asılı,
birde sadece onun belirlediği kullanılma sürem.....
İlk ve son kullanılma arasındaki zaman tanımsızdır.
Ama adı ne kadarda görecelide olsa” hoş çakal”dır...
Çaresizligim,
hoş geldin,
hiç gitmedigin yanıma.
Sefalar getirdin...
Nasıl etsemde hoş tutsam seni.
Nasıl etsemde sızlasan!
Yağmur.
Sen ilk değilsin;
Gözyaşlarımla içimde büyümeye,
yüz tutan çiçek…
Ama dur!
Ne oluyor,
neyi şaşırmış bedenim.
Ne dolanıp,dolaşır tepemde bu kuşlar?
Mevsim baharmı?
Ne titrersin ellerim?
Kaya mı yok sökecek, sıksana taşları...
Zehirdir, zembereği isyan!
Kanmıyorum artık, bu sardunyaların kokularına.
Kanmıyorum, var ya o kara gözlerin!
Ah bu lanet aynalar, kırılası kor aynalar.
Tükürüyorum beni yansıttığın her santime.
Ne hazı kaldı şiirin, nede aglanası bir sızısı.
Ey mavi deniz
Ne zaman bir deniz kenarındayım.
O zaman rakı sofrasındayım.
Hiçbir şeyi bilmem derin derin susarım.
Gün hiç batmayacakmış gibi olur.
Ben o yum sevğili,
dilinin söylemeye varmadıgı,
ezik korkularının içinde sakladıgın varya
ben o yum...
alını almamış yanaklarından
süzülen yaşların varya
Ayaküstü uğramıştı aşk.
Belli acelesi vardı.
Bir merhaba deyip,
Hemencecik gidecekti.
Oysa,
Papatyası çok bir bahar için,
Hayat yine,
Çivili sopasını sallayıp duruyor...
Zulam da sakladığım bu son sevgi
Olmadı yine olmadı...
Felek;
Çarkın arasına soktu yine sopayı...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!